ZÜBEYDE HANIM'IN 90. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ATATÜRK’ÜN ANNESİNE VE TÜRK KADININA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER
“Beni de bir Türk anası doğurmadı mı? Türk anaları daha nice Mustafa Kemal’ler doğurmayacak mı? Benim doğumumda bir olağanüstülük aramayınız.” diyen Atatürk, annesiyle birlikte tüm Türk kadınlığını yücelttiği gibi, “Eğer bir olağanüstülük varsa, bu... belki de benim Türk olarak doğmuş olmamdır.” diyerek de, Türk ulusunu ve Türk analarını yüceltmişti.
Atatürk, çocukluk ve özellikle gençlik yıllarında ailesi içinde özgürlükçü tutumu ile annesini incitmeme, ona saygıda kusur etmeme arasında dengeyi nasıl kurduğunu şöyle anlatmıştır:
"Çocukluğumdan ... çıktığım zamandan beri yalnız ve bağımsız bulunmayı, hep yeğlemiş ve sürekli olarak öyle yaşamışımdır. Tuhaf bir tutumum daha var: ne anne, babam çok erken ölmüş, ne kardeş, ne de yakın akrabanın, kendi düşünüş ve önermelerine göre bana şunu ya da bunu salık vermesine ve öğütte bulunmasına katlanamam. Aile arasında yaşayanlar çok iyi bilirler ki, sağdan soldan pek temiz ve içten uyarılardan kendilerini sakınamazlar. Bu durum karşısında iki davranış yolundan birini seçmek zorunludur: ya uymak, ya da bütün bu uyarı ve öğütleri hiçe saymak. Bence ikisi de doğru değildir. Uymak nasıl olur? En aşağı benimle yirmi beş yaş farkı olan annemin uyarılarına uymak, geçmişe geri dönmek olmaz mı?
Baş kaldırmak? Erdemine, iyi niyetine, yüksek kadınlığına inandığım annemin gönlünü kırmak, düşüncelerini altüst etmektir. Bunu da doğru bulmam."
Annesi ve kız kardeşinin devrim işlerinde kendisine inandıklarını ve hizmet ettiklerini de belirten Atatürk, Harp okulu yıllarında baskıcı düzene karşı eylemlerini sezinleyip kaygısını belirten annesine:
'- Anne, bu işler almış yürümüştür. Ben namuslu bir adam olarak bu işlerin içinde bulunmak zorundayım. Beni bundan alıkor musunuz?' diye sorduğunda, O’nun,
'- Hayır, çocuğum; birgün bu işler olduktan sonra, seni namus ve haysiyet sahibi olanlarla birlikte görmezsem, işte o zaman üzülürüm. Ben senin kadar okumadım, senin kadar bilmem, seni gördüğün, anladığın şeyleri yapmaktan yasaklamaya kalkışmam. Yalnız dikkat et, asıl olan başarmaktır, başarmaya çalışınız.' dediğini anlatmıştır.
Atatürk, 90 yıl önce 15 Ocak 1923 günü yaşama gözlerini yuman annesi Zübeyde Hanım’ın toprağa verilmesine, ulus işlerinin ağırlık ve ivediliği nedeniyle katılamamıştı.
Annesinin İzmir’deki mezarını ziyaret ödevini ancak 27 Ocak günü yerine getirebilen Atatürk, yaptığı konuşmada, yanında bulunan ve ufku padişahlık-halifelik yandaşlığını aşamamış olan kimi yakın savaş arkadaşlarına da dolaylı olarak “ulusal egemenlik ilkesinin, yani özgürlük düzeninin yaşamsal önemini ve gerçek anlamı”nı anlatmaya ve bu ilkeyi “ölümü de göze alarak savunmanın bir ödev olduğunu” vurgulamaya özen göstermişti.
Bugün de BOP sömürgeciliğiyle açık ve örtülü işbirliği yaparak Türk ulusu üzerinde kişisel ve baskıcı yönetim kurulmasına kalkışanlara ve onlara gereken direnci göster(e)meyenlere yüksek bir uyarı değerinde olan konuşması şöyleydi:
"Burada yatan annem, zorbalığın, kıyıcılığın, bütün bir ulusu yok olma uçurumuna sürükleyen kişisel yönetimin kurbanı olmuştur!
Annemin mezarı başında ve Tanrı'nın önünde and içerim ki, ulusun bunca kan dökerek elde ettiği ulusal egemenliğin korunması ve savunulması için, gerekirse annemin yanına gitmekte hiçbir zaman duraksama göstermeyeceğim! Ulusal egemenlik uğruna canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun!
"Daha kurtulmuş değiliz. Atılan adımlar, bundan sonra atılacak adımların başlangıcıdır! Bu adımları doğru ve yerinde atabilmemiz için, kendi geleceğimize kendimiz sahip olmalıyız!
"Osmanlı imparatorluğu tarihe karışmıştır. Ulusumuz, yeniden bir devlet kurmuştur. Türk devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti tarafından yönetilir."
Mustafa Kemal Atatürk’ü doğuran ve üstün zekâsıyla özgürlükçü kişiliğinin çocukluk ve gençlik yıllarındaki temel taşlarını döşemiş olan Zübeyde Hanım’ı en derin saygı ve gönül borcu duygularıyla anıyoruz.
Hiç yorum yok...