Hürriyet Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil’in bugünkü yazısının başlığı “Kaç para aldın RTE’den.” dir.
Özdil yazısında, “değerli ağabeyim” dediği Uğur Dündar’ın, Halk TV’de başlayan Arena programına katılıp, program akışı içinde yayınlanan, Yurt Gazetesi ve Halk TV’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği Beşar Esad röportajında Esat’ın, Sn. Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında “yalancı, bağnaz, dürüstlüğü tanımayan, kişilik sorunları yaşayan, en düşük seviyede ahlaki değere bile sahip olmayan” sıfatlarını kullanmasıyla ilgili olarak, “en başta Ortadoğu hacivatları, hiçbir yabancı ülke liderinin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na hakaret etme hakkı yoktur. Televizyonlar üzerinden yürütülen bu tür psikolojik harekâtları dinleyeceğimize, pırıl pırıl Türkiye Cumhuriyeti, yüzü Batı’ya dönük Atatürk Cumhuriyeti, nasıl oldu da, bu adamlarla kol kola girdi, nasıl oldu da kendimizi bir anda Ortadoğu bataklığında bulduk, buna kafa yormalı” dediği için bugün, okuyucular tarafından mail bombardımanına tutulduğunu, hakkında denilmedik söz kalmadığını anlatmaktadır.
Bu maillerden birisini de yazısının başlığı yapmıştır. Ve yazısını, bir bölümünü aktardığı maillere atıfta bulunarak, “AKP’nin toplumu ne hale getirdiğinin kanıtıdır bu… Bir başka ülke liderinin “umut” olarak görülmesi, dışarıdan medet umulması, sadece hükümetin değil, kendilerinden umut kesilen muhalefet partilerinin de can kulağıyla irdelemesi gereken bir tablodur.”diye bitirmektedir. Yaptığı, en hafif ifadeyle “şark kurnazlığıdır.” Daha dün “Halk TV” başlıklı yazında, “Yandaşlar “zurnanın son deliği”yken... “Düdüklü tencerenin düdüğü”dür Halk TV. O ıslık sesi olmasa, tencere basınçtan patlar” diye, övgü dizdiği TV kanalında, bizzat o kanal tarafından gerçekleştirilen bir röportajla ilgili olarak, “Televizyonlar üzerinden yürütülen bu tür psikolojik harekâtları dinleyeceğimize…” diyerek, o kanalı en azından “psikolojik harekâta alet olmakla” itham etmekte ve sonra kalkıp, gönderilen mailleri isim isim yayınlayarak ve insanların bir başka ülkenin liderini umut olarak gördüklerini bunun sadece hükümetin değil, muhalefet partilerinin de irdelemesi gereken bir tablo olduğunu yazmaktadır. Marifet, o mailleri yayınlamak değil, ne dediklerini anlamaktır. Hiç kimsenin Suriye dahil, bir başka ülkenin liderini umut olarak görmesi ve dışarıdan medet umması söz konusu değilken, sırf “devrilen çamı” kaldırmak adına lafı buraya bağlamak izleyicilere de okuyuculara da haksızlık ve hatta saygısızlıktır. Ama ne yazık ki, “zırva tevil götürmemektedir.” Günlük yazılarda sert ifadelerle yüklenip, bir başka ülkenin lideri sert eleştirilerde bulundu diye Sn. Başbakanı korumak, tam bir samimiyetsizlik örneği değilse nedir? Futbol fanatiklerinin, ülke içindeki maçlarda ölümüne saldırdığı rakip takımı, yabancı bir takımla maçı olduğunda, “bu milli maç sayılır” diyerek desteklemesiyle aynı ruh halinin bir yansıması değil midir? Sanki daha birkaç gün önce, “dedikodu” başlıklı yazısında, “şöyle dedi, şöyle yaptı” diye Sn. Başbakan’ın söyledikleriyle yaptıklarının tutarsız olduğunu yazıp, “hiciv” yapan bir başkasıdır. Zaman zaman iniş çıkışları olan Yılmaz Özdil ne yazık ki, bu defa baltayı taşa fena vurmuştur. Yakın zamanda Esat’a çok ağır ifadeler yönelten Sn. Başbakan, bugünde aynı üslupla bizzat kendisi yanıt verebilecekken ve ayrıca ortalık, kendisini başbakan’ı korumakla yükümlü sayan onca köşe yazarıyla doluyken, Özdil’in bu göreve soyunması talihsizliktir. Demek ki, tutarlı olmak için tribünlere oynayarak “laf ebeliği yapmak” değil, emperyalist güçlerin özellikle Ortadoğu ve Suriye üzerinde oynadığı oyunlarla, Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında bu oyunda rol alan diğer aktörleri iyi görebilecek sağlam bir dünya görüşüne sahip olmak gerekmektedir.
Yapılan gafı tevil etme çabasıdır.
Bu tavrın, mahallenin kızlarına ağzının suyu akarken, başkaları göz ucuyla bakınca namus bekçisi kesilen mahalle kabadayısının tavrından ne farkı vardır?
Mustafa Tuğrul Turhan
Hiç yorum yok...