Son yıllarda yaşanan kuraklık nedeniyle yeraltı suyu kullanımına talep artmıştır. Bu kapsamda, yerleşim alanlarında yeraltı suları gelişigüzel aranmakta, üretilmeye çalışılmakta; bu durum yeraltı sularının dengesini bozmakta, zeminlerde oturma ve çökmeler meydana getirmektedir.
Son yıllarda dünyada ve ülkemizde kuraklık sorunu yaşanırken; başta Kızılırmak, Fırat ve Dicle olmak üzere 12'den fazla akarsuyun özelleştirilmesinin gündemde olduğu basına yansımıştır. Yetkililerce açıklanan projeye göre, akarsu ve göletlerin kullanım hakkının 49 yıla kadar vadelerle özel sektöre devredileceği ve yap-işlet-devret modeliyle satılacak olan akarsularımızın, öncelikle sulama amacıyla özel sektöre devredileceği, projenin kısa süre içinde karlılığıyla bilinen içme suyu alanına da uzanacağını anlamak fazla hayalcilik olmayacaktır.
Suyun her geçen gün azaldığı dünyamızda 15-20 yıl gibi yakın bir zamanda tıpkı petrol ve doğal gaz gibi; su da uluslararası ilişkileri etkileyen unsur olarak önemini koruyacaktır.
Konuyla ilgili Meslek Odaları ve İTÜ bilim adamlarının, yıllardır siyasi otoriteyi ve basın yoluyla kamuoyunu önlem alınmadığı takdirde, su sorunun olacağı ve bu durumdan en fazla etkilenen bölgenin ise, Orta Anadolu'nun olacağı yönündeki uyarılarına rağmen, yetkililerce zamanında önlem alınmamış ve şimdi ise su sorunu bugünün sorunu gibi yansıtılmaya çalışılmaktadır. Gelinen noktada ise, Ankara ve İstanbul su sorunun yaşandığı şehirler listesinde ilk sırada yer almaktadır.
Bugüne kadar gerekli önlemlerin alınmadığı ve susuz günlerin kapıya dayandığı bu günlerde yetkililer çözüm olarak sadece su kesintisi üzerinde durmaktadırlar. Su kesintileri haziran ayından itibaren her gün aralıklarla yapılabileceği halde, seçim öncesi hesabı olanların oy kaybı endişesi ile bundan vazgeçilmiştir. Şimdi ise belediye yetkilileri, su kesintisinin 3 veya 4 güne çıkarılmasını önermektedirler. Kullanılabilir su miktarının değişmediğine göre ve Ağustos ayında yağış beklenmediğine göre, sadece su kesintileri çözüm olmayacaktır.
2003 yılında bitirilmesi planlanan Gerede Projesi'nin ilk aşamasının hayata geçirilememesi ve ikinci seçenek olarak sunulan ve bir takım riskleri içerdiği halde hayata geçirilmek istenen Kızılırmak nehri ile ilgili proje de yargı tarafından durdurulmuştur. Sorunlara çözüm bulmak yerine, suçlu bulma yarışına giren yetkililer, her fırsatı değerlendirmekte, bu sıkıntıların sorumlusu kendileri değilmiş gibi önceki dönemde görev alanları suçlama politikası izlemekte veya kaderci bir anlayışla soruna yaklaşmaktadırlar.
Son yıllarda yaşanan kuraklık nedeniyle yeraltı suyu kullanımına talep artmıştır. Bu kapsamda, yerleşim alanlarında yeraltı suları gelişigüzel aranmakta, üretilmeye çalışılmakta; bu durum yeraltı sularının dengesini bozmakta, zeminlerde oturma ve çökmeler meydana getirmektedir. Bunun yanı sıra gerekli jeofizik etüt yapılmadan, bilimsellikten uzak çalışmalar sonucunda gereksiz yere sondajlar yapılarak ülkemize ekonomik kayıplar verdirilmektedir. Ekonomik kayıpları ve yeraltı suyundan kaynaklanacak tehlikeleri azaltmak amacıyla öncelikle jeofizik etüt yapılmalı, bu verilere dayalı su sondajları yapılmalıdır. Çünkü jeofizik etütlerle; yeraltı suyunun derinlik dağılımı, potansiyeli tespit edilebilir, su kaynaklarını tehdit eden doğal ve endüstriyel atıkların tespiti yapılabilir.
Her fırsatta ülkemizi muasır medeniyet seviyesine ulaştırmaktan söz eden yöneticiler 21. yüzyılda hem imza koydukları uluslar arası sözleşmelere hem de insan haklarına aykırı biçimde yurttaşlarımızı susuzluğa mahkûm etmişlerdir.
Jeofizik Mühendisleri Odası olarak, siyasi otoriteyi ve yerel yönetimleri; su kaynaklarımızın kamu yararı ve milli çıkarlarımız doğrultusunda izlenecek politikalar doğrultusunda korunması ve bilim-teknoloji ışığı altında gerekli tedbirlerin alınması yönünde uyarıyor ve Oda olarak yapılacak çalışmalara her türlü teknik desteği vereceğimizi bir kez daha hatırlatıyoruz.
Saygılarımızla,
Jeofizik Mühendisleri Odası
Hiç yorum yok...