Yıl 1923…
Türkiye nüfusu 11 milyon…
Okuma-yazma bilen 1 milyon…
abece’den habersiz 10 milyon…
Okuma-yazma bilmenin bile ayrıcalık olduğu bir ülkede öğretmen ne demek?.. Yanmış, yıkılmış, tükenmiş, sermayesiz, fabrikasız, mühendissiz, mimarsız, susuz, elektriksiz, yolsuz, barajsız, kâğıtsız, kitapsız, burjuvasız, proletaryasız, üniversitesiz, doktorsuz, uzmansız, bankasız bir ülkede öğretmenlik yapmanın anlamı ne olabilir?..
Cumhuriyet ilan edildiği gün, öğretmenin bilincine bir ışık düşer; öğretmen sezgisiyle kavrar ki Anadolu devriminde o artık bir neferdir.
Hukuk devrimi, yazı devrimi, dil devrimi, kültür devrimi, kadın hakları devrimi, laiklik devrimi, tek sözcükle: Aydınlanma devrimi…
Aydınlanma devrimi, ama nasıl?..
Burjuvasız, proletaryasız, fabrikasız Aydınlanma Devrimi olur mu?.. Avrupa’da kulun bireye, tebaanın yurttaşa dönüşümü kilise şeriatına karşı savaşımla gerçekleşmişti; sanayiden yoksun tarım toplumunda şeriatçıya karşı kim “Aydınlanma”yı savunacaktı?..
Mustafa Kemal:
- Öğretmen.. diyordu.
Dünyada eşi emsali görülmeyen bir devrim yaşanıyordu; “eğitim seferberliğiyle Aydınlanma”yı yeni kuşaklara aşılamak işlevini öğretmen üstlenmişti.
Tarım toplumunun ideolojisi dinseldir; demokrasi, sanayisiz coğrafyada boy atamıyor.
Yarım yüzyıllık yaşam bunu bize öğretti: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye, çok partili rejime geçti; ama, demokrasiye geçemedi.
Çok partili rejimde sandığa ağırlığını koyan toprak ağası, aşiret reisi, derebeyi, eşraf ve mütegallibe için en büyük düşman, köy çocuklarını aydınlatmaya çalışan öğretmen değil miydi!..
Öğretmen komünistti…
Zındıktı…
Öğretmen ezildi, horlandı, dışlandı, süründürüldü, sürüldü, yok edildi…
Nereye dek?..
1991’de Sovyetler çökünce “komünizm tehlikesi” karabasanından kurtulan toplumun gözleri açıldı; gerçek tehlikenin yakın tehdidi saptandı:
İrtica!.. Ve öğretmen anımsandı…
İş işten geçmemiş miydi?..
Hayır…
“Sekiz yıllık zorunlu eğitim” uygulamasıyla ülke zorlu bir süreç sonunda kendisine gelebilirdi. Cumhuriyet devriminde öncü rolü oynayan öğretmene, yeniden iş düşüyordu.
Ancak iş bu kez değişik…
500 bin öğretmen var…
Öğretmen, sendikal örgütlenmeyle gücünü pekiştirebilirse yeniden var olacak; yeniden yaşamını düzenleyecek; kimliğini yeniden kazanacak:.. Bu güç iş başarılabilir mi?.. Başarılır; yeter ki öncü öğretmen, ülkenin ve dünyanın yeni koşullarını kavrayabilsin; öğretmen için yıldızın yeniden parladığını görebilsin…
İlhan Selçuk
Cumhuriyet
(24 Kasım 1998 tarihli yazısı)
Hiç yorum yok...