Yayaların kaldırımlarla savaşı maalesef hiç bitmeyecekmiş gibi görünüyor. Oysaki bu savaşa son vermek savaşa devam etmekten çok daha ucuz ve kolay. Yetkililer uyarılara kulak verip, işin önemini dikkate değer bulsalar, çözüm çok kolay olacak.
Yayalarla kaldırımların savaşında her zaman kaybeden tarafın tabi ki yayalar olduğunu hepimiz biliyoruz. Kolu, bacağı kırılanların kafasını ağaçlara direklere çarpanların sayısını tam olarak bilmemiz tabi ki mümkün değil ama, şundan da çok eminim ki her vatandaş bu kazalardan defalarca nasibini almıştır. Yetkililerimizin bu kazaları asgariye indirmek, yayalara konforlu bir yürüyüş sağlamak için gerekli tedbirleri almalarını bekliyoruz.
Kaldırımlarımızın asli görevi yaya ulaşımını sağlamak, vatandaşın yürümesini kolaylaştırmaktır. Bu konuda standart belirlerken ve proje çizerken ön şart en kolay ve en rahat, tehlikesiz bir şekilde, yaya ulaşımının nasıl sağlanacağını, özellikle engelli yaşlı ve çocuklar için, gereken tedbirlerin düşünülüp, projelendirilmesi ve de imalat yapılırken, projeye sadık kalınmasıdır. Bu yapıldığı taktirde sorun çözülecek, kaldırımlarla ilgili şikayetlerde giderilmiş olacaktır.
Avrupa da yaşayan veya uzun süre orada kalanlar hep şunu söylerler, ‘Yağmurdan sonra sokağa çıktığımızda ayakkabımızı ıslatacak en küçük bir su birikintisine bile rastlamıyoruz. Bizde niçin yağmur yağınca her taraf gölet oluyor, cadde ve sokaklardan seller akıyor, niçin bizim yollarımızda onların ki gibi olmuyor, bunu yapmak çok mu zor, biz bu işi bilmiyor muyuz, yoksa paramız mı yok, yeterli harcamayı yapamıyor muyuz?’ diye dert yanarlar. Hayır, hiçbiri değil, onların bildikleri sır da değil, onların bildiklerini bütün dünyada biliyor, bizde biliyoruz. Para harcamaya gelince, biz onlardan daha fazlasını harcıyoruz. Çünkü yıkıp yıkıp yeniden yapıyoruz.
Kaldırımlarla ilgili gözlemlerimi iki bölüme ayırarak yazmayı uygun buldum, bu sayıda yapımı gelecek sayıda da kaldırımların işgali ile ilgili olacak. Gelelim ‘Bizde kaldırımlar nasıl yapılıyor? Nasıl yapılmalı?’ sorusunun cevabına. Bizde kaldırımlar, sanki özellikle yayaların rahat yürümesini engellemek için yapılıyor. Bu konudaki tespitlerimi ve önerilerimi şu şekilde sıralayabilirim.
a) Kaldırım yüksekliği asfalttan 15cm yüksek olmalı, yani dış mekan basamak yüksekliğiyle aynı olmalı. Halbuki bizdeki kaldırım yükseklikleri rasgele yapılmaktadır. Dikkatlice incelediğimizde yüksekliklerin 0 ile
b) Kaldırımlarda beton, taş, tuğla, bordür gibi elamanlar kaldırım seviyesinden yüksek olmamalı. Çünkü bu elemanların her biri yayalar için bir engel ve tehlike arz etmektedir aynı zamanda birer pislik tutucudurlar. Yani kaldırım döşemesi (yayanın yürüdüğü yer) altyapıda en yüksek yer ve mümkün olduğu kadar pürüzsüz olmalı, meyilli alanlarda çok mecbur kalınmadıkça basamak tercih edilmemeli, kaymayı önleyici başka tedbirler alınmalı, basamak yapmak son çare olmalıdır. Su ve pislik tutacak elemanlardan kaçınılmalıdır.
c) Kaldırım genişlikleri hesaplanırken, asfalttan itibaren 1 metrelik bir şerit kaldırım genişliğine eklenmelidir ki yayaların geçişlerine engel olan ağaç, direk gibi elamanlar bu şerit üzerine yapılabilsin. Önümüzdeki sayımızda bu konuyu daha detaylı bir şekilde ele almaya çalışacağım için bu maddeyi kısa tutuyorum.
d) Ziyaretçi defterine, niçin engellilere yaya geçitlerinde kaldırımlardan iniş ve çıkışlara rampa yapılmıyor diye soran okuyucumuzun şikayetini de bu vesileyle ilgililere duyurmuş oluyoruz. Otopark girişleri ve yaya geçitleri için kaldırım yükseklikleriyle oynanıyor oynanmamalı, yani kaldırım yüksekliği
e) Trafik güzergahı olarak kullanılmayan sokakların caddelere çıkışlarında kaldırımların kesintisiz devam etmesi yayaları inip çıkmaktan kurtaracağı gibi araçların sokağa girip çıkışlarında hızlarını azaltmak zorunda kalacakları için birer hız-kes görevi de sağlayacaktır. (40.caddeye açılan 2963 nolu, 8. caddeye açılan 2936-37-38 nolu sokaklar da olduğu gibi). Mevcut hataların düzeltilmesi zor, hiç değilse yeni ve yeniden yapılanları lütfen doğru yapalım.
Hiç yorum yok...