Yaşar Çallı, bu yıl Çayyolu Platformu’nda sohbetiyle, resim dersleriyle, sanat danışmanlığıyla orada olacak...
Kendisini Emek Mahallesi’ndeki “Mabedim” dediği atölyesinde ziyaret ettik. Heyecanına, dostluğuna, endişelerine, coşkusuna tanık olduk. Biraz olsun sanatçılık yanımız var; az buçuk fırça tuttuk, hayatımızı resim çizerek kazandık sayılır sonuçta. Bu ortak nokta bizi bir anda uzun yılların dostu yapıverdi adeta... Politikadan, son gelişmelerden konuştuk; sanattan, edebiyattan dem vurduk.
Makedonya’da sergi açacaktı. Bizi bir araya sıkıştırıverdi. Kısaca konuşup birkaç fotoğraf çekip ayrılacaktık. Ama öyle olmadı, laf lafı, söz sözü açtı; ziyaretimiz uzadıkça uzadı.
Şimdilerde, Doğramacı ailesi için portreler, resimler hazırlıyordu, onları gösterdi. Sonra “Kaos” isimli tablosunu gösterdi. Burada sanatçının gelecekle ilgili endişeleri çok iyi resmedilmişti. Resimdeki zemini yeşil Avrupa Birliği bayrağını işaret ettim... “Bunların gireceği Avrupa Birliği bayrağının nasıl olacağını sanıyorsunuz” diye yanıtladı. Solda kalpaklı Atatürk, ön planda milli mücadele, ortada “Ne oluyor?” misali elini uzatmış bir başka Atatürk portresi, altında terör ve irtica resimleri, son bölümde iyice afallamış bir toplum ve üzerindeki hedefi gösteren bir Atatürk... Son derece anlamlı...
Sonra, çerçevelettiği Erkal Zenger’in kendisi için yazdıkları takıldı gözüme;
“Ünlü ressam Yaşar Çallı’yı Türkiye’de tanımayan azdır sanırım. Aslan yelesi gibi akça pakça saçları, daima sevgi dolu gözleri, heybetli gövdesi ve duman saçan piposuyla hasret kavuşturan bir kara tren gibi dolaşır durur sevdamızın bağrında. Uzun kara saçlı, kömür gözlü, koca memeli kalçaları anlı şanlı köy kadınları çizer. Ak toprakla sıvanmış, çıralı odun isine belenmiş köy ocağının önünde haldır haldır yanan ateşe karşı bakır leğen içinde yıkanan kadınlar çizer Yaşar Çallı. O ocakta gözleme pişiren, akşam oldu mu ocağın önüne döşeğini seren, kocasının gönlünü hoş edip ona düzine ile bebe veren, tören şiirlerinde ana olan başa taç olan, aslında bir hiç olan bacıları çizer. Sevdayı çizer, hasreti çizer. Bunca yıllık zulmün unutulmuşluğun dayanılmaz baskısı altında kavrulmuş, ezilmiş Anadolu’yu ve onun her şeye rağmen sevgi dolu insanlarını çizer Yaşar Çallı.”
Şiir de yazıyor, Yaşar Çallı... En son karaladığı bir şiirini gösterdi.
“Güçlü ama yalnız adamın
İç dünyasında fırtınalar, dalgalar
Erozyonların sessiz gürültüsü
Çatırdayan kayaların parçalanışı, toz duman Türkiye...
Durmak bilmiyor uğultular,
Bir bardak soğuk su içimi ayaküstü
İki dostun boğazlarda düğümlenen sohbeti,
Emperyalizmin kölesi gibi, ayrılması umutsuz bir iktidar
Kavurucu çöl sermayesiyle çölleşen
Yardımın paketine kanan,
Basireti açlığına yenik, mahkum edilmiş millet
80 yıl önce ne demişti Atatürk?
Ama,
birleştiren harç yetmedi...
Aynı çatı altında
Önce siz birleşin Mustafa Kemal’ler...
Yaşar Çallı, döneminin en büyük ressamlarından olan İbrahim Çallı’nın torunu. Onun ekolünü sürdürmeye çalışıyor. Bugün Amerika’dan Çin’e kadar pek çok sanatsever onu iyi tanıyor.
Yaşar Çallı’nın resme olan merakı dedesinden kaynaklanıyor; “Dedemin resimlerini bugün büyük hayranlıkla izliyorum. O döneminin en büyük ressamıydı. Onun yaptığı resimler bugün bile tazeliğini koruyor. O Türk resim sanatının öncüsüydü.” diyor.
Bu ekim ayından itibaren Çallı’yla birlikte olacağız. Resim çalışmalarına katılacağız. Eminim Çayyolu’nda eli fırça tutanların ondan çok öğrenecekleri şey olacak.
Zaten Çayyolu Platformu önümüzdeki yılda yapılacak olan çalışmaları iyi planlıyor. Bu çalışmaların içinde olmaktan son derece mutluluk duyacağınıza inanıyorum. Keman, gitar, bağlama, ud kursları sürecek. Ahşap boyama, tezhip, diksiyon, resim kurslarına da bekliyoruz; yeni dostluklar, yeni arkadaşlıklar adına. Bu sezondan itibaren daha bir çok olacağız, daha bir güçlü...
Hiç yorum yok...