Ankara’nın yetiştirdiği değerli mimar ve diplomat Behruz Çinici, Hürriyet gazetesinde, yayınlanan yazısında milli ve manevi değerlerin giderek kaybedilmesine değinirken; “Güzelim insan sesli ezanlar kayboldu.”demişti. Doğrudur, çünkü o ezanları okuyanlarda, okutanlarda beyaz atlarına binip ardı ardına bu diyardan gittiler.
Ne yazık ki, bugün yaşanan kirlilik içinde öğütülen toplumsal değerlerin güneşte kar yumağı gibi eridiğini görür gibiyiz. Seksenli yıllarda başlayan bu sürecin eğitimle ilgisi olmadığını düşünürsek, çok şükür bizi yöneten parlamenterler, valiler, belediye başkanlarının tümü okumuş insanlardır. Hukuku, insan haklarını, çevre sorunlarını, toplu taşımacılığı, kentleşmeyi ve de inanç dünyasını bilmezler mi? Elbette bilirler.
Kentleşme adına konuşmak gerekirse; bir saat yağmur yağdığında tüm alt geçitleri su içinde kalan Ankara, bulvarlarında işlemeyen paslı üst geçitler ve inadına çürümeye mahkum olan Gökkuşağı gibi yatırımlarıyla “Avrupa Kent konseyi Ödülü” ne adına verildi? Bilen yok. Doğrusu, bu yöneticiler ya batıyı görmediler, ya da batılı olmak istemediler.
Yirmi yılı aşkın belediyeciliklerinde, toplu taşıma sorununu “o hat mı, bu hat mı” gibi demode tartışmalarla zaman kazanacaklarına, insafları varsa, Eskişehir yolu üzerinde en yoğun durak özelliğini taşıyan ve Ramazan ayı sıcağında otobüs bekleyen yüzlerce insana saygı adına, Milli Kütüphane durağını kapalı hale getirin.
Sağda olsun solda olsun, belediyeler kolayını bulmuşlar, Ramazan ayı geldi ya, gerçek işleriymiş gibi çadır lokantacılığı yapıyorlar. Bu durum resmen oyalamacılık ve görsel bir kirliliktir. Bırakın, o insanların yirmi dokuz gün yemeğini de geride kalan on bir ay ne yiyeceğine çözüm bulunuz lütfen.
Ramazan ayı ile birlikte ekranlara çıkan mecali kalmamış yaşlı ulemalar, hızlı teravih namazı kıldıran imamlar gibi konunun önemini olumsuz etkilerken, radyolardaki uydurma hadislerle zavallı halkı kandırarak kutsal inancımızı kirletmektedir.
Kuruluş kanununda eğitici ve eğlendirici yayın yap diye görevlendirilen TRT’nin bu konuda kaç saat program yaptığı bi-linmezken, sermayeyi tüketme yolunda prodüksiyonlara para harcadığı medyada anlatılmaktadır. Geriye kalanlarda Bodrum gecelerine ait magazin ve tren yolları gibi uzayıp giden dizilerle kültür kirliliği içinde yozlaşmayı körüklemek-tedir.
Atatürk Bulvarında yürürken, çarşı ve dükkanların altlarındaki mescitlerden dışarıya bağlanan hoparlörlerden çıkan ezanları anlamakta zorlanırken, sayın Çinici’nin “Güzelim insan sesli ezanlar kayboldu” sözüne hak veriyoruz.
AVM’ler müşteri çekmek için, bünyelerinde ünlü sanatçılara sahne kurdurunca, bulvar üzerindeki esnafta namaza gelenleri dükkanlarına çekmenin yolunu böyle bulmuş oluyorlar.
1950’lerin çekişmeli yıllarında, Gazeteci Ömer Asım Us’un anlarında Anadolu bir baştan bir başa imar edildiği yıllar olarak anlatılır. Bir yanda irtica’ya karşı mitingler, bir yanda, çıkarılan “Atatürk’ü Koruma Kanunu” arkasına sığınarak yapılan demokrasi mücadelesi vardır.
Ömer Asım Us, Adıyaman’da gördüğü bir uygulamayı gazetesine aktarırken, “Buradaki camilerden birinde ezanın hoparlörden verildiğini, bu uygulamanın yaygınlaştırılması gerekir” der.
O günlerin yandaş medyası, besleme basın, “Zındığın teki ezanı hoparlöre sokalım diyor, bre melun, sen kim oluyorsun da, ezan-ı Muhammedi’ye yi gavur icadı hoparlöre sokarak yaygınlaşmasını yazıyorsun” diye aşağılar.
Gel zaman git zaman, uygulamaların bugün nasıl yozlaştığını göremeden giden merhum Us, bu kirliliği ve yozlaşmayı görseydi kim bilir ne derdi?
Bir sözle bitirelim;yarışta canı yanan eşek, rahvan atı geçermiş.
Tuncer Kırhan
Çayyolu Haber Bülteni
Eylül-2010
Hiç yorum yok...