“Önce Ekmekler Bozuldu” yazmıştı Oktay Akbal yıllar önce.
Sonra neler bozulmadı ki...
Bir zamanlar at ve eşek etinden sucuk modası vardı.
Kaşar peynire patates, süte su karıştırma alışılmış bir uygulamaydı.
Sonra meyvelerde, sebzelerde gereksiz derecede fazla kullanılan tarım ilaçları yüzünden kanser tehlikesi haberleri çıkmaya başladı.
Rahmetli anneannem eve alınan meyve sebzeyi önce sabunlu suda bekletir, yıkar, sonra durulayıp öyle saklardı. Biz de kendisinde temizlik hastalığı var diye düşünürdük.
Sonunda anneannem haklı çıktı.
***
Derken hayvanların kendileri kadar kutu gibi hücrelerde bütün gün kıpırdamadan yedirilip olabildiğince şişirildiği çiftlikler ortaya çıktı. Böylece daha fazla et daha ucuza sağlanabilecekti.
O da yetmedi hormonlu etler çıktı.
Hormonlu et nasıldır derken domatesin, patlıcanın, biberin de hormonlusu belirdi. Mevsimli mevsimsiz kan kırmızı domatesler, elma kadar çilekler, kirazlar ortalığı doldurdu.
GDO’lu besinler, tohumlar tartışması bitmek bilmedi.
Derken bir de glikoz meselesi çıktı.
Çocukken hapır hupur yediğimiz ne kadar garabet varsa hepsinde katkı maddeleri, kanserojen boyalar vs. olduğu açıklandı.
***
Balın sahtesi çıktı.
Peynirin sahtesi çıktı.
Zeytinyağının sahtesi çıktı.
İçkinin sahtesi çıktı.
Salamın, sucuğun, sosisin içine ne konulduğunu bilmek imkânsız diyerek bunlardan da uzak durulması öğütlendi.
“Aman beyaz et yiyin, kırmızı etten uzak durun” dediler.
Geçen gün annem aradı, “Aman oğlum tavuk yeme sakın” dedi.
“Niye,” dedim, “yine mi kuş gribi çıktı?”
“Hayır, oğlum duymadın mı?” dedi, “tavuklar da sahte çıkmış...”
Gülmeye başladım sabah sabah.
Tavuktan uzak durmak bir şey değil.
Ama bunca yıldır bütün bu sahte yiyeceklerle yetişen insanların durumu ne olacak?
Kürşat Başar
Cumhuriyet
Hiç yorum yok...