Bir ülke düşünün… Çevrenin korunması için anayasasına hüküm koymuş, çevreyle ilgili uluslararası düzeyde 40’ın üzerinde sözleşme ve 30’un üzerinde protokole taraf olmuş; çok sayıda bildirge ve karar metnine imza atmış; yetmemiş, ‘çevre’ için özel yasa çıkarmış…
Ancak !...
Bütün bu yasal düzenlemelere karşın; ormanları katlediliyor, meraları ve su havzaları işgal ediliyor, tarım arazileri zehirleniyor, tarihi, kültürel ve doğal alanları birer birer yok ediliyor… Yaşanan bu çevre katliamına ise siyasi iktidar destek veriyor…
Böylesi bir çelişki dünyanın neresinde vardır bilmiyorum… Ama !.. Ülkemizdeki gerçek bu…
‘Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir’ yazıyor, 56. maddesinde anayasanın… Maddede, ‘çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirlenmesini önlemenin’ yazıyor olmasının da, bunların devletin ve vatandaşın görevi olmasının da bir anlamı yok görüldüğü üzere.
ANAYASA ÇİĞNENİYOR…
Yaşananlara ve yaşatılanlara bakılırsa, anayasanın çiğnendiği açık…
Bugüne kadar, son yıllarda sadece Antalya Belek’te, 500 bin ağaç katledilmiş, 1700 HES projesine lisans izni çıkmış… İzmir Özdere’de 3000 yıllık Klaros Apollon Tapınağı’nın yanı başında, Antalya Doyran Neopolis antik kenti ve alageyik üretme çiftliği bitişiğinde taşocağı ruhsatı verilmiş; Eskişehir Karapazar köyünün içme suyu kaynağı üzerine taş ocağı, binlerce bitki türü ve yaban hayatına ev sahipliği yapan ve dünyada korumada öncelikli 200 ekolojik alandan biri olan Fırtına Vadisine kuraldışı kum ve taş ocakları açılmış; hem Milli Park, hem SİT alanı olan, aynı zamanda 1,5 milyon insanımızın su kaynağı olan dünya mirasımız Kaz Dağlarında, ağaç katliamına göz yumulmuş… Bunlar ve binlerce örnek…
ÇEVRE Mİ, RANT MI ?..
Ülkenin birçok köşesinde bilim ve hukuk hiçe sayılarak doğa katliamı yapılıyor. AKP hükümeti ve Çevre ve Orman Bakanı ise yaşananlara seyirci kalmak biryana, doğa katliamını yasal güvenceye alan yasal düzenlemeler hazırlıyor ve destekliyor… Maden yasası, Orman yasası, Turizm Teşvik yasası ve Zeytincilik yasa tasarısı bunlardan sadece birkaçı…
Daha geçtiğimiz haftalarda 70’i endemik (sadece bu bölgede yaşayan) olmak üzere bilimsel olarak tanımlanmış yaklaşık 1222 türü barındıran, zengin çam ve göknar ormanlarıyla kaplı Abant Tabiat Parkında çevre katliamı yaşanmadı mı?
Antalya Elmalı Çığlıkara ormanlarında içinde 500 yıllık anıt sedirlerinin de olduğu binlerce ağaç, Çin ve ABD’ye ‘taş’ satılmak için kesilmedi mi? Bölgede taş çıkaran şirketlerden birinin İspanyol kökenli olduğu ortaya çıkmadı mı? (Cumhuriyet Akdeniz, 4 Mayıs 2010) Bugün ülkemizdeki maden şirketlerinin yüzde 90’ının yabancılara ait olmasını kim ve nasıl açıklayabilir?
Vatan gazetesi Amasra’daki orman katliamını “bu ormana nasıl kıydın” diye duyuruyor kamuoyuna… Katliamın arkasında AKP’li eski Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin olduğu ortaya çıkıyor. Katliamın fotoğraflarına ve belgelerine de yer veriyor gazete… Ve, Amasra ormanlarını katleden maden şirketinin ruhsat iznini Osman Pepe’nin bakanlığı döneminde almasının da altını çiziyor… Şimdi bu maden şirketini Pepe’nin oğulları yönetiyormuş, belgelere göre…(Vatan, 04.05.2010)
Madene izin veren dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’in, Osman Pepe’nin dünürü olmasını ise siz, dilerseniz tesadüf olarak değerlendirebilirsiniz!
Her şeyiyle danışıklı dövüş kokuyor, yaşananlar!
Söylenecek çok şey yok aslında! Olan ülkenin ormanına, doğasına, suyuna, havasına, güzelliğine oluyor…
Oysa, aynı AKP’li Osman Pepe, Manisa’nın Turgutlu İlçesinde nikel madenine verilen izne ilişkin 31 Temmuz 2009 tarihinde NTV yeşil ekran’da bakın ne diyor; “Bu firma, benden sonraki bakandan geçen Nisan ayında 3 Milyon metrekarelik ormandan maden çıkarma ve 143 bin ağaç kesme izni aldı.”
TEMA Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Lüffü Baş’ta haklı olarak feryat ediyor; “Türkiye’de büyük çevre katliamı var”.
Mahkemeler, AKP hükümetinin kimilerine gerek görmediği kimileri için ise ÇED olumlu raporu verdiği projelerine dur diyor… Ve mahkemeler gerekçeli kararlarında; seçilen proje alanlarının ekolojik değerine vurgu yapıyor… bu alanların korunması gerektiğine, koruma – kullanma dengesinin gözetilmediğine, söz konusu projelerin çevreye geri dönülemez şekilde zarar vereceğine ve bu projelerin kamu yararının olmadığına yer veriyor.
Çevreyi, doğayı, ormanları, suyumuzu, sağlığımızı korumak için, kim, kiminle ve hangi nedenle davalı kamuoyu artık biliyor… AKP hükümetinin neden yargıya kararlarından hoşlanmadığını da…
Akdeniz Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (AKÇAM) Çevre Hizmet Ödülleri çerçevesinde Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'na “çevre ödülü” verileceğini açıklamış… Ödüllendirilenlerden biride gazeteci, yazar ve ressam Fikret Otyam.
AKÇAM’ın 13. Çevre Hizmet Ödülü çerçevesinde Türkiye ölçeğinde ödüle layık görülen Fikret Otyam bu ödüle tepki gösteriyor… Ve bir açıklama ile ödülü almayacağını açıklıyor.
Ve Otyam; ''Sayın Kurul Üyelerinin 'çevre bilinci ve doğa sevgisinin gelişmesine' dair görüşlerime uymayan bir hususu, yürekten apaçık belirtmek isterim. Ben yaştaki (1926) sedir, çam ve nice ağaçların acımasızca kıyıma uğratıldığını acıyla izlerken ve bu acımazsızlığı/kıyımı kıyasıya eleştirirken, aynı amaçlı bir ödülün Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu'na da verilmesi, doğa sevgime ve bu konulardaki yazılarıma ters düşeceği; aldığım takdirde yaşanan orman katliamına ortak sayılacağımdan ödülünüzü alamayacağımı bildiriyorum. Beni anlayacağınızı umar, en içten saygılarımı sunarım.'' Diyerek açıklıyor gerekçesini…
Katılmamak mümkün değil Sayın Otyam’a…
Elbette; sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını ve bu hakkın özgürce kullanılmasını sağlamaktır, Çevrecilik. Tarihin, doğanın ve kültürel alanların, su kaynaklarının, ormanların korunmasını istemek ve mücadele etmektir Çevrecilik…
Özetle; Yaşamı Savunmaktır, Çevrecilik …
Mustafa Nuri ÖZDEN
Eğitimci
nozdenbaba@gmail.com
Hiç yorum yok...