Daha sonra CHP’nin yayın organı olacak olan Ulus Gazetesi, 10 Ocak 1920’de (Hakimiyeti Milliye) adıyla yayına başladı. Ulus’un Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür. Altbaşlığı düşündürücüdür “Adımız andımızdır”. CHP’nin yayın organı olan Ulus, Aralık 1953’de Demokrat Parti tarafından CHP’nin mal varlıklarına el konulmasıyla kapatıldı. 1954’de Yeni Ulus adıyla yayınına devam etti. 1954’te adı Halkçı oldu, 1955’de yeniden Ulus adını alarak yayınını sürdürdü. 1971’de ilan hakkı devredilerek gazete kapatıldı. İlan hakkını alanlar Barış Gazetesi olarak yayını aynı mekanda sürdürdü.
Ulus Gazetesi tezgahından, Bülent Ecevit, Nihat Erim, İbrahim Cüceoğlu, Hüseyin Cahit Yalçın, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ülkü Arman gibi isimler geçmiş, bu ünlü isimler, yazdıkları nedeniyle defalarca hapse girmiş, gazete ise günlerce, hatta aylarca kapatılmıştı.
Biz ancak Nihat Subaşı, Şinasi Nahit Berker, Cemal Saltık, Cemalettin Ünlü’lerin son zamanlarına rastladık ve onlardan gazeteciliğin ilkelerini, dik duruşunu, onurunu, gözüpekliğini, ataklığını CHP yayın organı ULUS takımından öğrenmeye başladığımda yaşım henüz 18’di.
Yazdığım ilk romanı koltuğumun altına sıkıştırıp Ulus Gazetesi’nin yolunu tuttuğumda takvim 1967’yi gösteriyordu. Nihat Subaşı, “Güzel olmuş beğendim, alıyoruz” dediğinde yolda yürüyüşüm bile değişmişti.
Şinasi Nahit Berker, birlikte, aynı odayı paylaşmanın onurunu hep taşıdım. “Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur” isimli bir kitap yazmıştı, ışıklar içinde yatsın. Son derece esprili bir dosttu.
Benimle birlikte Nahit Duru, Ahmet Tan aynı jenerasyondaydık.
O tarihte, Rüzgarlı Sokağın başında, CHP Genel Merkezi’nin altındaydı gazete. Parti ile gazete aynı giriş kapısını kullanıyordu. Gazetenin basıldığı “Ulusal Basımevi” de aynı binanın yan tarafındaydı.
Nihat Subaşı, Demokrat Parti döneminde gördükleri baskıları anlatıyordu. Biri ilginçtir.
“O dönemde bizi aldılar mı, tüm yazıişleri Ailesi olarak –tıpkı bugün Oda TV’ye yaptıkları gibi- Hilton’u boyluyorduk –Hilton, gazetecilerin Ulucanlar Cezaevi’ndeki tıkıldığı koğuşa mahkumların verdiği isimdi-. Bir gün aramıza beş gün sonra asılacak bir mahkumu koymasınlar mı? Hepimiz donduk kaldık. Gece bizde uyku mu kalır. Hepimizin gözü adamda. Yahu birkaç güne kadar asılacak; ne olur, ne olmaz… Ya adamı doldurmuşlarsa endişemiz var. Ama adam gece olunca yatıyor, bir horlamaya başlıyor; gümbür gümbür! İkinci gün Şinasi Nahit dayanamadı, kalktı, adamın kıçına sağlam bir vole patlattı. Uykudan sersemleyerek uyanan idam mahkumuna ‘Sabaha kadar senin horultunu mu dinleyeceğiz ulan!’ diye kükredi. İdam mahkumu, ‘Etme abi, diye ranzaların arasına saklandı”…
1950 – 60 arası Ulus’ta çalışıp da Ulucanlar’daki Hilton’u bilmeyen, tanımayan, görmeyen gazeteci kalmamıştı.
Baskılar bugün de aynen devam ediyor ne yazık ki...
Engin Uç
Hiç yorum yok...