Kim ne derse desin, ülkede işlerin iyi gitmediğini en iyi bilen başbakandır.
Yaşanan sıkıntıları ve gidişatı onun tavrında ve söylemlerinde görmek mümkündür.
Başbakan genç sayılabilecek yaşı ve dinamik görünümüne rağmen son iki yılda epey yorgun ve sinirlidir.
Çünkü; ne, “beraber ıslandık biz bu yollarda” şarkısını söylemekte, ne de, ‘durmak yok yola devam” diyerek halkı motive edebilmektedir.
Muhalefetin ikili atışları karşısında “En iyi savunma taarruzdur” diyerek muhataplarına yüklenirken, sinirleri gerildikçe gerilmektedir.
Türkiye’nin halleri orta yerde iken, başbakan sinirli olmasın da, ne yapsın.
Bir defa, Türkiye dünyanın belalı bölgesi; Orta Doğu ile Kafkaslar arasında yüzü batıya dönük, ozanın dediği gibi,“Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” coğrafi konumu ve yetmiş milyonu aşan nüfusu ve birikimleriyle odak olmuşken, batılı sözde dostlar bıraksa, işler daha da iyi gidecek ama zor.
Açılım denildi, demokratikleşme denildi kendiliğinden kapandı.
İç siyaset, parlamentodaki kavga ve çekişmelerle arapsaçına dönerken, kurumlar arası diyalog akıl almaz boyuta geldi.
Toplumu ilgilendiren ekonomik parametrelere bakıldığında;
Her yüz kişiden on üçü işsiz, emeklileri sahipsiz.
Tarım ve hayvancılık yok edilmiş, et fiyatları % 100’e yakın artmış.
Uluslar arası kriz teğet geçse de, ekonomiyi yönlendiren üretim ve yatırımlar yüzde altı küçülmüş.
Dışa bağımlı elektrik üretimindeki kaçak kullanım oranları tandır ve ahır ısıtmalarla yüzde almış beşlere ulaşırken, masum yurttaşlar ağır fatura ödemekle ezilmiş.
KOBİ ve organize sanayi bölgelerindeki üretim durmuş.
Sağlık sektöründeki mevzuat değişikliği çalışanları yıldırmış.
Ders kitaplarındaki bölünmüş ülke haritaları, sehven de(!)olsa endişe verici bir hal almış.
Toplumu allak bullak eden, domuz gribi konusunda yaşanan polemikler karşısında başbakan olarak değil, haklı bir yurttaş olarak haklı çıkmış.
Eczanelerin marketlere sokulma tasarısı karşısında, ısrarla duran ilgili bakan sessizce çark etmiş.
Devlet kurumlarında ki dinlemeler had safhaya çıkarken, rejimle ilgili tartışmalar toplumu gerdikçe germiş.
Yedi yıllık AKP iktidarında, görkemli AVM’ler dışında, kamu ve özel sektöre ait tüten bir fabrika bacası dikilmemiş, cumhuriyetle birlikte yükselen kurumlar ya kapatılmış, ya da satılmış.
Eskişehir yolu üzerinde ihtişamla yükselen diyanet işleri protokol caminin minareleri dışında bir kamu yatırımı yapılmamış.
Tekel işçilerinin haklı direnişi karşısında başbakan,“Oturun oturduğunuz yerde,”demekle kalmamış, bakkalların içinde bulunduğu sıkıntı üzerine, “Birleşip market kursunlar” demekle yeni bir kavram kargaşası yaratmıştır.
Oysa bakkallar mahallenin sosyal unsurlarıdır, yoksul günlerimizin güvencesidir, sigortasıdır, karakoludur, bilgilenme yeridir, telefon yeridir, hülasa huzurevidir.
Bakkal Amca, amcadır, babadır, bekçidir, muhtardır.
Kısacası, ülkenin gerçeğidir. Ekonomisidir.
Türkiye’nin hallerini iyi bilen başbakan, ülke sorunlarını bildiği kadar yaşanan gerginliklerin nedenini de iyi bilmektedir.
Gerginliğin nedeni, gelecek seçimlerin sonuçlarını bilmektir.
TUNCER KIRHAN
Çayyolu Haber Bülteni
Hiç yorum yok...