Dilimizi çok seviyorum. Bir gün ondan ayrı kalsam, bir iki saat başka dillerin altında yaşasam nefes alamıyorum. Yaşama sevincim kayboluyor. Kuruyorum, susuz kalmış bir bitki gibi boynum bükülüyor, kolum kanadım kırılıyor…
Başka bir dille konuşunca bir süre, başka bir dil konuşanları dinleyince hele, başım ağrıyor, canım sıkılıyor, çok çok yoruluyorum…
Şimdi diyeceksiniz ki konuşma sende, dinleme başka bir dili, bundan kolay ne var?
Siz hiç bir yabancı ülkede yaşadınız mı? Yabancı bir ülkede çalıştınız mı?
Yabancı bir ülkeye seyahat ettiniz mi? Yabancı bir ülkede bir süre kaldınız mı?
Haydi bunları herkes yaşamaz diyelim, peki yabancı bir dili memleketinizde en az bir iki saat dinlemek zorunda kaldınız mı? Derslerinizi yabancı bir dille yaptınız mı? Yabancı bir dili öğrenmek için değil, yabancı bir dille ders yapmaktan söz ediyorum. Matematik dersini size yabancı dille veriyorlar, veya Fizik dersini, Fen dersini. Kendi dilinizi bırakıp elin diliyle anlamaya, dinlemeye çalışıyorsunuz… Sular seller gibi bildiğiniz dilinizi kullanamıyorsunuz.
Bu durumda neler düşünürdünüz, neler duyardınız içinizden? Bize bir anlatsanız…
Eğitim sistemimizin İngilizce diline köle ettiği gençlerden biri değilseniz, bu durumu, kendinizi köklerinizden, yani Türkçeden kopardıklarını düşünerek anlatmaya çalışınız… Ne kadar zor bir durum değil mi?
Kültür köleliği, beyninin, algılarının esir alınması…
Atatürk’ten sonra bizi tam anlamıyla böyle köle yaptılar.
Atatürk’ün yolundan yavaş yavaş çıkardılar…
*
1 Kasım 1928: Yeni Türk harflerinin kabulünün yıldönüydü geçen gün. Cumhurbaşkanı Atatürk:
“Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla Türk harflerinin katiyet ve kanuniyet kazanması, bu memleketin yükselme mücadelesinde başlı başına bir geçit olacaktır.” demişti.
Bu tarihten tam bir yıl sonra da, 1929 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi açılış konuşmasında:
“Meclisimizin en büyük eseri olan Türk harfleri, memleketin umumi hayatına tamamen tatbik olunmuştur. İlk müşkülât, milletin ülkü kuvveti ve uygarlığa olan sevgisi sayesinde kolaylıkla yenilmiştir.”demiştir.
Dil devrimi, yeni Türk harfleriyle okuyup yazma bizim tarihimizde çok önemlidir. Atatürk dil ile millîyeti bir tutuyordu:
“Bizim millîyetçiliğimizin esası dil birliğimizin korunması ile mümkün olacaktır.”
1926 yılında o zamanki Sovyetler Birliği, bünyesindeki Türk Cumhuriyetlerinin yazı dilinde kullandığı Arap harflerinin yerine, onlara Latin harflerini mecbur etmişti. Bu gelişme Atatürk’ü de sevindirmişti. Asya’daki Türk toplumlarıyla ilerde yakın ilişkiler kurulacağına inanıyordu. Bunun için dilin bir köprü olduğunu söylüyordu:
“Dil bir köprüdür!.. İnanç bir köprüdür!.. Tarih bir köprüdür!..”
“Dilimizi onların diline yaklaştırmaya ve böylece birbirimizi daha kolay anlar hâle gelmeye çalışıyoruz… “
*
Milletimiz önceleri Arap harflerini kullanıyor, yazı sağdan sola doğru yazılıyordu. Öğrenimi güçtü, Arap harfleri dilimize uymuyordu. Medreselerde, diz üstünde, kız erkek ayrı okullarda okunuyordu.
Kadınlar, kızlar peçeli, çarşaflı, hakları ellerinden alınmıştı, toplumda yerleri arkadaydı. Halkımız yoksuldu, eğitimsizdi, yıllar boyu haksızlığa uğramıştı.
1928 yılında kabul edilen yeni Türk harfleriyle Türk toplumu artık kolayca okuma yazma öğreniyor, kendi dilinin seslerine uyan bir yazı diline kavuşuyordu. Kardeş Türk ülkeleriyle de bağımız güçlenecekti bu sayede. Bu durumu gören Sovyetler Birliği, Türk Cumhuriyetlerine Rusçada kullanılan “Kiril” alfabesini şart koştu. Latin harflerini hemen kaldırdı.
Atatürk dile verdiği önem kadar tarihe de önem veriyordu. İlk kurduğu kurumlar biliyorsunuz bu yüzden Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’ydu.
Dili yabancı sözcüklerden kurtarmak, Türkçe sözcüklerle konuşup yazmak Atatürk’ün en çok önem verdiği konulardan biriydi:
“Millî his ile dil arasındaki bağ çok önemlidir. Dilin, millî ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil bilinçle işlensin.”
İşte bu yüzden ülkemizin düşmanlarının bizi yenmek için, bizi zayıflatmak için ilk el attıkları varlığımız dilimizdir. Eğitimdeki dil birliğimizi önce İngilizce ders verilen kolejler, sonra Anadolu liseleri ile bozmuşlardır. İngilizce eğitimi üniversitelere kadar sokmuşlardır. Yaygınlaşan, imam yetiştirmeye değil, her dala insan yetiştirmeye yöneltilen İmam Hatip okulları ile de zamanla eğitim birliğimiz bozulmuştur.
Atatürk’ün yolundan her geçen gün daha da uzaklaşılmıştır. Sonunda ilkokullara Arapça dersi konmaya kadar işin ucu dayanmıştır. Bu öğretim yılından sonra bu uygulama bütün yurtta başlayacak.
Günümüzde tarih tersine dönmüştür! Atatürk’ün birleştirdiği, yaşamıyla, kültürüyle millîleştirdiği Türk toplumu bu gün bölünme , parçalanma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Araplaşma tehlikesi yanıbaşımızdadır!.. Ülkemiz millî kültürünü kaybetme tehlikesi altındadır!
Atatürk:
“Türk Milleti’nin dili Türkçedir.” demiştir ve devam etmiştir:
“Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir… Türk dili, Türk Milleti için kutsal bir hazinedir…”
“Türk dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı ifade kabiliyeti vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde çalışmak lâzımdır.”
Bu dedikleri için de bize yolu göstermiştir:
“Türk dilinin sadeleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için her yayın vasıtasından faydalanmalıyız. Her aydın hangi konuda olursa olsun yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise ahenkli, güzel bir hâle getirmeliyiz.”
Bu sözü ise en ünlü sözlerinden biridir. 1930 yılında söylemiştir.
“ Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk Milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
Dil millet olmanın birinci şartıdır. Atatürk’ün Cumhuriyeti kurar kurmaz en çok üzerinde çalıştığı konudur.
Dil birliği, kültür birliği, ülkü birliği, kader birliği kurulabilmişse insanları arasında o topluluk bir millettir. Atatürk’ün milletimizi tanımı şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına, Türk Milleti denir.”
“Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir politik ve toplumsal heyettir.”
Atatürk’ün ülkemizi kurtardıktan hemen sonra kurtardığı “Türk Dili” ne yazık ki bugün yeniden esir alınmak üzeredir, İngilizcenin boyunduruğu altına giriyor dilimiz. Arapçanın boyunduruğu altına girmesi için yollar açılıyor… Millî birliğimizin bozulması için de yerel dilleri Türk diliyle bir tutmaya, dil birliğimizi bozmaya çalışıyorlar…
Atatürk’ün dilimiz ile ilgili sözlerini tekrar tekrar okuma zamanı… Zaman, uyanık olma, bu en değerli varlığımızı, en değerli hazinemizi koruma zamanı…
Dilimizi korursak millî birliğimizi ve bağımsızlığımızı da koruruz…
İçinde bulunduğumuz bütün güçlükleri yeneriz…
Feza Tiryaki
İLK KURŞUN
Hiç yorum yok...