Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Çankaya ve Ümitköy Şubeleri, 26 Mayıs 2010 Çarşamba günü Saat: 14:30 - 16:30 arası A.Ü. Hukuk Fakültesi Mahmut Esat Bozkurt Konferans Salonu'nda Sevgili Hocamız Türkan Saylan'ı Anma Töreni düzenlendi.
Törene konuşmacı olarak;
Yekta Güngör Özden, Prof.Dr. Yıldız Tümerdem, Gülsüm Bilgehan, Prof.Dr. Ayşe Yüksel, Prof.Dr. Nil Altay, Ayşe Başçavuşoğlu, Dr. Tülay Üstündağ, Canan Kumbasar, Dr. Tevfik Kızgınkaya, Av. Hüseyin Karataş ve Kardelen Temsilcisi gencimiz, katıldılar.
Çok sayıda dinleyicinin iştirak ettiği törende Ümitköy-Çayyolu Şubesi Bursiyerlerimizden HÜ Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü öğrencisi Sabiha Sahiloğulları'nın Türkan Saylan için hazırlamış olduğu konuşma salondaki konukların ağlamasına neden oldu.
Öğrencimizin konuşma metnini internet sayfamıza koyarak sevgili bursverenlerimiz, üyelerimiz ve gönül dostlarımızla bir kez daha paylaşmak istedik.
Adım Sabiha. Ben Mustafa Kemal’ in kızıyım.
Dağların buzlu sularıyla yıkanan kardelen Ayşe gibi, okulun çamurlu yollarında sırtında kardeşiyle koşturan Fatma gibi, cehaletle, cüzzamla savaşan Türkan Saylan gibi, ben de Mustafa Kemal’ in kızıyım.
O vazgeçseydi cehaletle savaşmaktan bugün Siirt’te yaşananlar yıllar öncesinde yaşanır ve süregelir ve bugün belki de artık akıl almaz, vicdan kaldırmaz boyutlarda olurdu. Ama Türkan Saylan vazgeçmedi. Güçlüydü hep. Yılmadı. İnandı; bu ülkedeki güzel günlere, güzel insanlara inandı ve savaştı.
‘Cüzzamlılar bir adaya kapatılsın. ‘diye düşünülen günlerde ülkede 10 bini aşkın cüzzam hastası varken O, hastalarıyla el ele verip cüzzama ve cehalete meydan okudu. Sevgisini, inancını verdi hastalarına, onları yeniden doğurdu. Büyüttü içlerindeki direnişi…
Hayata karşı direnmeyi öğretti onlara.
Hikayeler dinledi Türkan hocam. Okula gidemeyen, cinsel istismara uğrayan, kimlikleri bile olmayan kız çocuklarının çilelerini, töre çilesi altında ya katil ya da zalim olan erkek çocuklarının çaresizliğini, gözü yaşlı anne babaların hikayelerini dinledi ve bütün Türkiye’ ye dinlettirdi. İnsanı insana bulaştırdı O.
Cevabı tek kelimelik olan sorular sormadı hiç.
‘bizden misin, onlardan mı’ demedi. Onun anlayışına göre herkes insandı ötesi yoktu. Ne sordu ne de kurcaladı ötesini.
Kendi hayatı sorgulandı, kurcalandı annesinin dini inanışı bile…
Ama korkmayın saygıdeğer dostlar, onlar da sökülüp gidecek bu topraklardan ve tarih damgasını vuracak alınlarına.
Türkan Saylan, topraklarımızdaki çatlakları kapatmak için var gücüyle uğraştı. Söküldüğümüz yerlerde yeniden ördü bizi. Yüzümüzü ışığa çevirdi. Elimizdeki kalemlerin uçlarını açtı ve gençliğe güvendi. Tıpkı Mustafa Kemal gibi… Onun kızıydı zaten, başka ne beklenebilir ki…
Karanlığı boğmak için her hikayeyle bir mum daha yaktı. Kimileri söndürmeye çalıştı o mumları ve çalışmaya devam ediyorlar. Ama o mumların alevi o kadar kuvvetli ki hiçbir nefes söndüremez onları. Karanlığı boğmaya yeminliler ve başaracaklar, başaracağız, karanlığı boğacağız. Üstelik mum gibi tükenerek değil, artan her ışıkla, yeniden doğarak…
Yeminim var dostlar!
Ben de kendi alevimle mumlar yakacağım. Yaktıkça aydınlanacak, karanlığı boğacak ve yeniden doğacağım. Türkan anneme layık bir genç olmak için çalışacağım.
Yeminim var dostlar! Ben de cehaletle savaşacağım ve bunun için Türkan hocamın açtığı kalemimi kuşanıp, bilgimi giyineceğim. Atatürk devrimleri rehberim olacak ve yüzüm hep aydınlık geleceğe dönük…
Saygıyla ve rahmetle huzurlarınızda Türkan annemi, hocamı, aydınlanma ateşinin ilk ışığını yeniden anmak istiyorum.
Seni çok özlüyoruz ve özledikçe bıraktıklarına daha çok sarılıyoruz, daha çok sahip çıkıyoruz. Rahat uyu Türkan annem. Bıraktıkların bize emanettir.
Hiç yorum yok...