Sosyal tarih, artık zamanı gelmiş değişimlere engel olmak isteyenlerin, bu değişimleri gerçekleştirmek isteyenlere, eninde sonunda yenildiğinin örnekleriyle doludur.
Köleci toplum, sonunda Spartaküs gibi özgürlük savaşçılarına boyun eğmiş,
Bütün baskılara rağmen Fransız ihtilali gerçekleşmiş,
Feodalite’nin direnişi, sermayenin ve sanayinin gelişmesiyle yıkılmış,
Bu gelişmeler, başta din olmak üzere kültür ve sanatta “reformu” da beraberinde getirmiştir.
Bu süreçlerin hepsinde, tarihsel gelişimin zorunlu kıldığı değişimi gerçekleştirmek isteyenler, köhnemiş eski düzeni devam ettirmek için her türlü baskıyı yapan “egemen güçlere” karşı savaştıklarından, hak ve özgürlüklerin de savunucusu olmuşlardır.
Bu nedenle, değişimden yana olanlar daima “ilerici” ve “devrimci” dinamikleri oluşturmuş, toplumu ileriye taşımıştır.
Gerçek anlamdaki “değişimler” de hak ve özgürlükleri genişleten, “insanlık onurunu” yücelten adımlar olmuştur.
Tarihsel gelişimin gerçeği budur!.
Ne zamanı gelmiş değişimlerin önünde durulabilir.
Ne de hak ve özgürlükler savunulmadan, köhnemiş değerlere sarılarak değişim yapılabilir.
O halde, toplumları ileriye değil, bulunduğu yerden geriye götürecek, kazanılmış temel hakların kullanılmasını kısıtlayacak girişimlerin gerçek anlamda bir “değişim” olmayacağı da çok açıktır.
Dolayısıyla, tarihsel gelişimin “modern devlete” ulaştığı bir çağda, toplumsal yaşamın evrensel ve pozitif hukuk kuralları yerine, şu veya bu ideolojik tercihe göre şekillendirmeye çalışılması halinde ortaya çıkacak tablo, “ileri demokrasiyi” hedefleyen bir “değişim” olmayacak, tersine, özgürlüklerin daha da daralmasına yol açacaktır.
Kamu vicdanını yaralayan sudan sebeplerle, düşünce, ifade ve basın özgürlüklerinin, içi boş kavramlar haline getirilmesi,
Demokrasinin bir “çoğunluk diktatörlüğüne” dönüşmemesinin güvencelerinden olan Yargı erkinin, vesayet altına alındığı izlenimi yaratılarak yıpratılıp, güven duyulmaz hale sokulması,
Örgütlenme özgürlüğünün kullanılmasında sıkıntılar yaratılıp, gösteri yapma hakkının sert önlemlerle engellenmesi,
Daha çok hak ve özgürlüğe, daha ileri demokrasiye yönelik değil, olsa, olsa geriye doğru yaşanan bir “değişime” işaret edecektir.
Ne var ki, nehirleri tersine akıtmak nasıl mümkün değilse, “değişimlerin” geriye doğru yapılması da mümkün olmayacaktır.
Bütün bunlar bir gün, geçmişte yaşanan zikzaklar olarak hatırlansa da tarihin tekerleği asla geriye döndürülemeyecek,
Eninde sonunda, insanlık onuru galip gelecektir!.
Mustafa Turhan
Çayyolu Haber Bülteni
Hiç yorum yok...