Bugün haberlerde, BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in Cumhurbaşkanıyla görüştüğünü ve köşk’ten çıkarken gazetecilere, Gezi Parkında başlayan ve ona destek olarak ülke düzeyine yayılan protestoların “bundan sonra şölen havasında” olması gerektiğini söylediğini dinleyince pek mana verememiştim.
Sırrı Süreyya, BDP’nin Eş Başkanı değil, bir milletvekiliydi ve gündem oldukça yoğunken Cumhurbaşkanı onu neden kabul etmişti ki? Cumhurbaşkanının “bir” milletvekiliyle görüşmesi öyle her zaman olan, sıradan işlerden değildi.
Sırrı Süreyya’nın ayrıcalığı acaba neydi?
Talep edilse bile, köşk öyle kolay kolay ertesi güne randevu vermezdi. Mesele Gezi Parkındaki protestolarda boy göstermiş olup polise karşı direnmesiyse, bunu yapan başka milletvekilleri de vardı. CHP’li, Sezgin Tanrıkulu, Gürsel Tekin bunlardan bazılarıydı.
Onlarla değil de, Sırrı Süreyya ile ikili bir görüşme neden yapılıyordu? Bir anlam yükleyememiştim, ama normal de karşılamamıştım. Bunda, bir “bit yeniği” olmalıydı. Evet, acaba Sırrı Süreyya’nın ayrıcalığı neydi?
Akşam haberlerinde kafama takılan bu sorunun yanıtını, gece haberlerinde aldım.
Hürriyet başta olmak üzere haber sitesinin manşeti şöyleydi: “Taksim şölen alanı”, “Gezi Parkı'nda şölen havası!” Ve manşetin altında haber şöyle veriliyordu: “Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın açıklamaları ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Köşk'te BDP'lı Sırrı Süreyya Önder ile yaptığı görüşmeden çıkan 'eylemler şölene dönüşmeli' mesajının etkisiyle bu akşam Taksim Meydanı'nı şölen alanına döndü." Vay be! Siyaset mühendisliği dedikleri şey her halde bu olmalıydı. Hayret doğrusu (!)
On binlerce insanın günlerdir spontane olarak, şiddet görmelerine rağmen kararlı bir şekilde yaptığı protestolar, Sırrı Süreyya’nın, “bundan sonra eylemler şölen dönüşmeli” söylemiyle bir anda “nitelik değiştirip”, şölen oluveriyordu. O hemen hepsinin elinde “Türk bayrağı” bulunan kararlı protestoculara adeta sihirli değnek değiyordu. Ve BDP’ li Sırrı Süreyya’yı dinleyip, protestolarını şölen havasına çeviriyorlardı (!) Ve muhtemelen o meydanda MFÖ’ nün “sen neymişsin be abi” şarkısı çalıyordu (!) Kısacası, protestoların, polisin şiddet kullanmaktan vazgeçmesiyle normale döndüğü gerçeği göz ardı ediliyor, iş getirilip Sırrı Süreyya’ya bağlanıyordu.
Vay be!
Bu, eğer Sırrı Süreyya’ya, durup dururken bir “güç vehmetmek” değilse ne olabilirdi?
“Çözüm Süreci” denilen karanlık süreçte, İmralı ile Kandil arasında “posta güvercinliği” yapan bir milletvekilini parlatmak, ona şirinlik ve itibar kazandırmak, toplumun, ağzına baktığı, sözünden çıkmadığı bir öndermiş gibi göstermek değilse neydi?
İyi ki, Sırrı Süreyya vardı; o olmasa halimiz kim bilir nice olurdu? (!)
Böylece, Gezi Parkı Protestoları, bizim şu “özgür medyanın” da ballandırarak destek verdiği siyaset mühendisliğiyle bir anda “çözüm sürecine desteğe”dönüştürülüyordu.
Vay be!
Protestoların,"niyeti neydi, akıbeti ne oluyordu?" Cumhurbaşkanıyla bir gün önce CHP Genel Başkanı Kılıdaroğlu’da görüşmüştü, ama bu kadar ses getirmemişti. Parsa “kimlere” toplatılıyordu?
Siyaset mühendisliği bu olsa gerekti.
Ama gelin görün ki, artık bunları kimse yemiyordu!
Mustafa T. Turhan
Hiç yorum yok...