I- SÖYLEV bir toplumbilim klasiğidir.
Atatürk’ün “SÖYLEV” adlı büyük yapıtı, kendi deyişiyle “Türk ulusunun yüzyıllar boyunca uğradığı sonu gelmez yıkımlardan kurtulması, içinden çıkabilmek için büyük özveriler gerekiren pis bataklıklara bir daha düşmemesi için gelecek kuşaklara dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek uyarılarda bulunmak” amacıyla yazılmıştır. Bu özelliği ile SÖYLEV bir anılar kitabı değil, belgesel bir sunuştur. ‘Anılarım’ demek, ‘anlatmak istediklerim’ demektir. SÖYLEV ‘Mustafa Kemal’in Anıları’ değildir. Mustafa Kemal bu yapıtı yazarken tam bir nesnellikle davranmış, anlattığı her olgunun belgesini kitaba eklemiştir. Tarih yazımında nesnelliğin de öncülüğünü yaparcasına dile getirdiği ve Türk Tarih Kurumu’nun anlına yazdırdığı ilkeye, kendisi de özenle uymuştur: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana doğrulukla bağlı kalmazsa, değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtıcı bir nitelik alır.”
Bu niteliğinden dolayı SÖYLEV bir toplumbilim klasiğidir.
Gerçi SÖY LEV, 19 Mayıs 1919 ile 15 Ekim 1927 tarihleri arasında cereyan eden Türk Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet devrimlerinin somut olaylarından söz eder. Bu açıdan bakıldığında, Cumhuriyet tarihimizin sınırlı bir sunuluşu sanılabilir. Ama bu somut olaylara yön veren temel stratejiye ve uygulanışına ilişkin veriler göz önünde tutulursa, SÖYLEV’in yalnızca belli bir dönemin somut olgularını anlatan bir tarih kitabı olmadığı, birinci sınıf bir toplumbilim, devrim toplumbilimi, ulus-kurma toplumbilimi, sömürgeciliği ortadan kaldırma toplumbilimi olduğu anlaşılır. Gerçekten SÖYLEV, sömürgeciliği yıkıp özgür, bağımsız, gelişen ve çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmaya girişen bir ulusal toplumun nasıl kurulabileceğini sergilemektedir. Dikkatle incelendiğinde görülmektedir ki Mustafa Kemal, SÖYLEV’de, böyle bir toplumun kuruluşunda izlediği üstün nitelikli önderlik ve yönetim stratejisini de ortaya koymuştur. Bu stratejinin özü, “Özgürlük ve bağımsızlık kavramlarına sahip bir halkın karşısında, dünyanın en güçlü ordularına sahip devletlerin ve onların işbirlikçilerinin dize geleceği bilinci”dir. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimleri yürütülürken siyasal, askeri ve diplomatik alanlarda, iletişim, eğitim, ekonomi ve kültür alanlarında izlenen politikaların tümü, hep bu yönverici ana düşünceye dayanmıştır.
“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir!” diyen Mustafa Kemal, SÖYLEV’in daha başında şunları belirtir: “Efendiler, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğüm ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığım karar, ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmaktı. Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne denli zengin ve gönenmiş olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan daha yüksek bir işlem görmeğe layık olamaz.
Öyleyse ya bağımsızlık, ya ölüm!
Gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktı."
II- SÖYLEV, aynı zamanda Mustafa Kemal’in felsefi bilgeliğine tanıklık eden bir yapıttır.
Bilindiği gibi en üstün strateji düzeyi olan bilgelik, “ne yapmak ve ne zaman yapmak gerektiğini bilmek” kadar “ne yapmamak gerektiğini de bilmek” demektir. Yapma sanatı yaşamı bilmek, yapmamak sanatı ise olguların özünü bilmek demektir. Üstün strateji, eyleme geçmeden önce şu etkenlerin saptanması gerektiğini bilir:
İzlenecek yöntem, fiziksel koşullar, önderlik ve disiplin.
İzlenecek yöntemle anlatılan şey, halkın önderlik grubuyla aynı hedefleri paylaşmasının sağlanmasıdır.
Fiziksel ve doğal koşullar, ulaşım ve iletişim olanakları, eylemin boyutları ve güvenlik açılarından ele alınmak gerekir. Eyleme geçme zamanını seçerken halkın üretim etkinliklerini, ordunun savaş yeteneğini elden gelen en üst düzeyde bulundurmaya dikkat etmek gerekir.
Üstün strateji, önderlik ve disiplin açısından da şu erdemleri gerektirir: zekâ, güvenilirlik, insancıllık, yüreklilik ve sebat.
Şimdi Mustafa Kemal’i dinleyelim:
“Bu önemli kararın neleri gerektirip zorunlu kıldığını tümüyle ve ilk günden açıklayıp söylemek kuşkusuz yerinde olmazdı. Uygulamayı bir takım aşamalara ayırmak ve olayların gelişiminden yararlanarak ulusun duygu ve düşüncelerini hazırlamak, yavaş yavaş ilerleyerek amaca ulaşmaya çalışmak gerekiyordu.
Diyebilirim ki, ben, ulusun vicdanında ve geleceğinde sezdiğim büyük gelişme yeteneğini bir ulusal sır gibi vicdanımda taşıyarak, adım adım bütün toplumumuza uygulatmak zorundaydım.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün vicdanında sakladığı ulusal sır, aynı zamanda bütün uygar insanlığa örneklik edecek değerde bir uygarlık projesiydi: Bu proje, yöneticilerini seçmekte, inanç ve düşüncelerini özgürce oluşturup benimsemekte tam anlamıyla özgür olan ve seçim hakkına sahip bulunan bir ulus yaratmıştır. Bunu, sömürgecilerin özel olarak desteklediği orta-çağ artığı saltanat-hilafet kurumlarını ve dinsel baskıcılığa dayalı hukuksal, yönetsel ve eğitsel düzeni ortadan kaldırarak ve onların yerine düşüncesi, vicdanı, kültürü özgür kuşaklar yetiştirecek bir toplumsal-siyasal düzen kurarak başarmıştır. Ama bunun yanında ekonomik demokrasiyi de gerçekleştirmek üzere, ekonominin yönetiminde temel sorumluluğu devlete veren ve devleti zorunlu ve yararlı olduğu ölçüde ekonomiye karıştıran, ama onun ötesine geçirtmeyen bir ekonomik düzen de kurmuştur. Bu yönüyle deTürk Devrimi, hem kapitalizmi, hem de marksizmi, demokrasinin belirgin nitelikleri açısından aşan bir uygarlık projesidir.
İşte SÖYLEV’de anlatımını bulan bu uygarlık projesi ve onun gerçekleştirilişi, Mustafa Kemal’in üstün strateji düzeyini olduğu gibi yüksek kişiliğini de kanıtlamaktadır. Mehmet Ali Sevük şu gözlemi yaparken yerden göğe haklıydı:
“Atatürk devrim düşmanlarıyla dövüşerek devrim yapmadı; dövüşecek olanlara dövüşmek fırsatı vermeyen devrim stratejisiyle ulusunun aziz kanını esirgemeyi de bildi. Bunun için de O’na minnettarız.”
Cumhuriyeti gençliğe emanet etmesi ise, Atatürk’ün bilgeliğin de doruğuna çıktığının kanıtıdır. Bu, sürekli devrimin, yani ilerlemenin güvencesini bulduğunu gösterir. Çünkü gençlik tertemiz vicdan, bencil çıkarlara bulaşmamış karakter, alışkanlıklarla kısıtlanmamış yetenek, enerji ve yalnız dürüstlükle birlikte gidebilen yüreklilik demektir. Eğitim de gençliğin bu özelliklerini geliştirecek nitelikte olacaktı. Atatürk erdem demek olan Cumhuriyetin ancak bu niteliklerle ayakta kalabileceğini biliyordu.
Hiç yorum yok...