Çayyolu Atapark'ta Yenimahalle belediyesince düzenlenen sinema günlerinde açık havada sinema keyfi izlemek istiyorsanız sezonun ilk filmi bu akşam başlıyor.
Yer : ATAPARK
Saat : 20.00
SİNEMA: Sonbahar
Mehmet Gürer/cayyolum.com
SONBAHAR (Politik, Dram, romantik)
Son Bahar, Özcan Alper’in ilk uzun metraj çalışmasıdır. Film 2008 yılında katıldığı bir çok festivalden ödülle dönmesiyle de dikkat çekmiştir. Yönetmen daha sonra Gelecek Uzun Sürer filmiyle de beğeni toplamıştır. Filmin oyuncu kadrosunda, Onur Saylak (Yusuf), Megi Kobaladze (Eka), Serkan Keskin (Mikail), Raife Yenigül (Anne) yer almaktadır.
Filmin konusu, üniversitede öğrenciyken girdiği cezaevinden 10 yıl sonra sağlık nedenleriyle tahliye edilen Yusuf’un memleketine dönüşüyle başlamaktadır. Yusuf’u köyünde yaşlı annesi ve çocukluk arkadaşı Mikail’den başkası karşılamaz. O cezaevinde iken babası ölmüş, ablası ise evlenip büyük bir kente taşınmıştır. Karadeniz’in bu köyünde yaşlılardan başka kimse yaşamamaktadır. Gençlerin şehir merkezine yada büyük şehirlere göçtüğü ve yaşlıların ölümü beklediği bir yerdir.
Yusuf hastalığının son evresindedir, annesi oğlunun iyileşmesi için elinden geleni yapmaktadır ama çaresizce hergün biraz daha eridiğine tanık olmaktadır. Mikail ise arkadaşının zor günlerinde yanında olmaya çalışmaktadır. Yusuf, Mikail ile gittikleri meyhanede konsomatris Gürcü Eka ile tanışır. Eka’ın yalnızlığı ve hüznü Yusuf’un yalnızlığıyla kesişir. İkisi de dünyaya fırlatılmış iki bedenden ibarettirler. Yusuf, gençliğini, sağlığını cezaevinde, Eka ise hayatını, umudunu karşı kıyıda bırakıp gelmiştir.
İkisi de aşık olmak için çok geç kalmışlardır. Filmin atmosferi ikisinin arasındaki imkansızlığı o kadar güzel hissettirmektedir ki kelimelere bile gerek kalmaz. Hikaye, Yusuf’un ekseninde ilerliyor olsada hayatında olan insanlarında hayatlarına da bakmamızı sağlayarak ilerliyor. Annesi, Mikail ve Eka’nın yalnızlıklarını gerçekçi bir şekilde abartısız ve dramatikleştirmeden göstermeyi başarıyor.
Film, 90’lar sonrasındaki bir dönemi işlemektedir ama darbe dönemi ve etkilerini üzerinden yıllar geçse de unutulmayan yaralarını gözler önüne sermektedir. Filmin açılış sahnelerindeki aktüel görüntülerden oluşan kısımlarda belgesel niteliği taşıyan gerçeklik dikkat çekmektedir. Bu durum, drama kısmını da olumlu bir şekilde etkiliyor olması, yönetmenin eleştirel bakış açısını yansıtmaktadır. Dönem hakkında bilgi verirken, hem ironik hem de yalın olarak güncel bir karşılaştırma yapılıyor.
Filmin, görüntüleri Karadeniz’in büyüleyici renkleriyle bütünlük içinde yansıtılıyor. Görüntü ve ses kalitesinin getirisiyle beraber etkileyici mizansenlere rastlamak mümkün. Hikayedeki yalınlık, filmin kurgusuyla ve kamera hareketleriyle de doğru orantılı olarak ilerliyor.Karadeniz’in hırçınlığı, renkleri, sesleri filmin içine dahil olmamızı sağlıyor. Müzik kullanımı ve seslerde aynı özgünlükte yer alıyor. Oyuncuların performansını ele alacak olursak, genel olarak Onur Saylak (Yusuf) dikkat çekici bir şekilde yıldızlaşıyor. Kadrodaki diğer oyuncularında aynı şekilde uyum içerisinde olacağını hatta fazlasıyla gerçekçi bulacağınızı söyleyebilirim. Oyuncularında etkisiyle filmin atmosferi, seyircinin algısına ince ince işleyecek naiflikte ilerliyor.
Sinematografik olarak çerçevelerin arasında sıkışmışlık hissiyle olan bir çok kareye rastlamak mümkün. Bu da Yusuf’un, Eka’ın ve annenin ruh halini en güzel şekilde ifade etmektedir. Gidemeyen kalamayan daha doğrusu yaşamla ölüm arasında bocalayanların, sadece durduğu yerden bakanların hikayesidir. Filmde, Yusuf ve Eka’nın sahildeki sahneleri ve cenin şeklinde yatakta yatmaları ‘Requiem For a Dream’( Bir Rüya İçin Ağıt, 2000) filmindeki kareleri hatırlatmaktadır. Bununla birlikte filmin sonunda çalan Karadeniz türküsündeki ağıtı da göz önünde bulundurursak, tesadüfi bir rastlantı olmadığını düşünüyorum. Filmin sonunda yazan ‘Her daim düş peşinde koşan sabırsızlık zamanının güzel çocuklarına’ itafı da bunu destekler nitelikte. Düşleri peşinde koşan ve rüyalarına ağıt yakan bir film olarak zamansızlığı yakalıyor.
Sonbahar, hayatında mevsimleri kaçırmışların son çırpınışları olarak kendini izleten bir film. Özcan Alper’in teknik olarak Yeşim Ustaoğlu filmlerine benzerlikleri de yine birlikte çalışmalarının bir etkisi olarak görülebilir. Filmi izlemediyseniz tavsiye edilecek Türk Sinemasında önemli yapımlardan biri olduğunu düşünüyorum. Hikaye örgüsü ve teknik olarakta sizi memnun edeceğini hatırlatarak, hem duygusal olarak hem de görsel olarak etkilenebilirsiniz.
İyi Seyirler…
Hiç yorum yok...