Lafı dolandırmadan en son söylenecek olanı baştan söyleyelim.
Sn. Başbakan’ın bugün açıkladığı sözde “demokratikleşme paketi” deyim yerindeyse, tam bir “muvazaa” örneğidir.
Yani aslında paketin hedefi başkadır, ancak bu hedef makyajlanarak gizlenip, pakete genel demokratik haklar getiriyor görüntüsü verilmiştir.
Bir başka deyişle gösterilen başka, yapılan başkadır.
Paketin temel hedefi, PKK’nın İmralı’daki elebaşıyla, parlamentodaki uzantısı BDP’nin uzun zamandır dile getirdiği “ana dilde eğitim” ve “seçim barajının kaldırılması” ile başbakan’ın “velev ki siyasi simge” dediği türbanın kamu çalışanlarının büyük bölümü içinde serbest hale getirilmesidir.
Tek başına bu talepler karşılandığında, tepki alınacağı göz önünde bulundurularak ve büyük olasılıkla, Avrupa birliğiyle bir süredir kötü giden ilişkilere de olumlu katkı sağlayacağı hesabıyla, pakete, demokratik bir ülkede zaten olması gereken bazı temel haklar da eklenmiştir.
Bunun dışında paketin, önemli bir yeni durum yaratmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Paketle ilgili olarak yaratılan abartılı beklentilere bakılarak rahatlıkla söylenebilir ki,“dağ fare doğurmuştur.”
Bu bağlamda, siyasi iktidarın, paketin esas hedefleri arasında olan seçim barajının kaldırılması meselesine bile net bir çözüm getirmemesi son derecede dikkat çekicidir.
Seçim barajı için getirilen üç öneriden birisinin, mevcut uygulama olan yüzde on barajının devam etmesine yönelik bulunması, önerilen diğer iki sistemin de, en çok oyu alan partiye avantaj sağlayacak olması, aslında iktidarın bu işte hiç de samimi olmadığının, mevcut barajın devamından yana olduğunun göstergesi niteliğindedir.
Bu haliyle, başta BDP olmak üzere diğer bazı muhalefet partilerinin talepleri karşısında önerilmiş olmak için önerildiği izlenimi vermektedir.
Siyasi partilere hazine yardımı yapılması için aranan %7 oy almış olmak koşulunun %3’ e düşürülmesi de, uygulamada sorunlar yaratabilecek ve daha da önemlisi en son genel seçimde % 6.58 oy almış olan BDP’nin hazine yardımı almasına olanak sağlayarak, CHP ve MHP’nin aldığı hazine yardımlarının azalmasına neden olacak, BDP ye göz kırpan göstermelik bir düzenlemedir.
Keza, siyasi partilerde eş başkanlık sistemi uygulamasının getirilmesi de, yeni bir düzenleme olmayıp, halen bunu fiilen uygulayan BDP’nin eş başkanlığının meşrulaştırılmasından başka bir anlam taşımamaktadır.
Yine, CHP ve MHP gibi partilerin Türkçe’den başka dil kullanılması yönünde bir taleplerinin olmadığı dikkate alındığında, siyasi partilere, farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda yapma hakkının getirilmiş olmasının da münhasıran BDP ve dolayısıyla PKK için yapılmış bir düzenleme olduğu çok açıktır.
Anayasal engel olması nedeniyle şimdilik sadece özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim “hakkının” getirilmiş olmasının da yine PKK ve BDP’nin “anadilde eğitim” talebinin karşılanması amacına yönelik bir düzenleme olduğu apaçık ortadadır.
Yine, köy isimlerinin değiştirilmesinin önündeki yasal engelin kaldırılması ile X,Q,W harflerinin kullanımının serbest bırakılmasının da PKK ve BDP’ nin talepleri olduğu herkesin malumudur.
Çok açık görülmektedir ki, paket, PKK ve BDP’ nin taleplerinin karşılanmasını, “çözüm süreci” adı altında başlatılan “çöküş sürecinde” bu ikiliye hoş görünülmesini hedeflemiştir.
Bu hedef çerçevesinde getirilenlerden geriye kalanlarsa, teferruat mahiyetindedir.
Yaşam tarzına saygıyla ilgili olarak, ceza yasasında yapılacak bir düzenlemeyle, kişinin, dili, ırkı, milliyeti, rengi, cinsiyeti, engelliliği, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini veya mezhebi nedeniyle işlenen suçlarda cezanın artırılması, kişisel verilerin güvenliğinin sağlanması gibi hususlar, bu paketin makyajı olup, demokratik bir ülkede olması gereken ve zaten mevcut ceza yasalarımızda kısmen karşılığı olan düzenlemelerdir.
Keza, bir ilimizdeki üniversitenin adının Hacı Bektaş olarak değiştirilmesi, kimi iş adamlarının, kimi siyasetçilerin adını taşıyan birçok üniversite bulunan ülkemizde olsa olsa, belli bir kesime şirin görünmek için yapılan geç kalınmış bir çaba görüntüsü vermektedir.
Roman Dil ve Kültür Enstitüsü kurulması, Mardin’de bir manastır vakfına, yıllar önce el konulan arazisinin iade edilmesi de, zaman zaman göstermelik posta konulan Avrupa’ya, “bak azınlıklarla ilgili neler yapıyoruz” mesajı verilerek, ilişkilerin düzeltilmesi hesabıyla atılmış bir adım görünümündedir.
Andımızın kaldırılması, geçmişle hesaplaşmanın yeni bir versiyonu ve başörtüsünün kamuda serbest bırakılması da çoktan önemini kaybetmiş bulunan ve zaten fiilen uygulanmakta olan bir konunun iç siyasete dönük olarak, resmi hale getirilmesinin ötesinde bir mana ifade etmemektedir.
Kısacası paket, özünde, demokratikleşme değil, PKK ya hoş görünme paketidir.
Gerisi boş laftır!
Mustafa T. Turhan
Hiç yorum yok...