Usta edebiyatçı-yazar Oktay Akbal “Önce ekmekler bozuldu” demişti 1946 yılında.
Aradan geçen süreçte, bir dönemin lüks ekmeği sayılan francala, günlük yaşama girdi. Artık “ekmek” diyoruz, diyoruz ama yediğimiz, çeşitli yöntem ve katkı maddeleriyle beyazlatılan ve una göre daha ucuz olan, tuzun boca edildiği francaladan başkası değil.
Son açıklamalara bakarsak “Sonra ekmekler küçüldü” denebilecek bir döneme giriyoruz. Bu kez gerekçe olarak kullanılan ise ekmek israfı.
***
Benim gibi, somunu 900 gram olan ve 9 kuruşa satılan ekmekten, İkinci Dünya Savaşı’nda ve 1943 Ocak’ında başlatılan karne uygulamasını da yaşayanların ekmek israfını anlamaları pek kolay olmuyor. Çünkü hiç tanık olmadığımız bir gerçeği yansıtıyor israf sözcüğü. Annelerimiz ya da evin hanımları, yenmeyen ekmekleri özenle saklar, sofraya kimi zaman tirit adı altında sıcak yemek, kimi zaman da dilimleri yumurtaya bulayıp tavada kızarttıktan sonra şerbete batırıp tatlı olarak getirirlerdi.
Yolda görülen ekmek parçasını bile öpüp başına koyarak bir duvarın üstüne ya da girintilerinden birine koymak da kutsal bir görev sayılırdı.
Ne zaman ki tüketim toplumu olma yolunda atılan ısrarlı adımlar geçerli kılındı, insanlar ürettikleri ile değil de tükettikleri ile itibar görmeye başladılar; ipin ucu tümden kaçtı.
***
Ekmek israfı, bir yanıyla köyden kente göçün yoğunlaşması, öbür yanı ile de aşevlerinden lüks lokantalara, beş yıldızlı otellere geçilmesi sonrasında en çok gündeme gelen konu oldu.
Olsa olsa metodu kullanılarak yapılan hesaplamalar, ülkemizde yıllık 7 milyar liralık ekmeğin mideler yerine çöp tenekelerine gittiğini anlatıyor.
Bu arada beslenme uzmanları ile kimi sağlık uzmanları, beyazlatılmış undan yapılan ekmeğin zararlarını anlatmak için diller döküp mürekkep harcıyorlar.
***
Verilen bilgilere göre, ekmek bazı yararlı katkılar eklenip tuzu azaltılacak ve 250 gramlık somunlar halinde üretilecek.
Bu demektir ki, belediyeler dışında üretilen ekmeklere yaklaşık yüzde 8 oranında zam gelecek.
Yaşanan zam furyasına doğal olarak ekmek de eklenecek.
Devletin işçi, memur ve emeklilere yapmayı lütfen kabul ettiği yüzde 3’lük zam ile Türklerin baş gıdası olarak kabul edilen ekmeğe ulaşmak daha da zorlaşacak.
Evi geçindirmek için kazanılan paraya “ekmek parası” demek, genelde unutulmuş ve sadece dilencilerle, tıkalı trafikte otomobilin ön camlarını zorla temizleyenlerin ağzında kalmıştı “Abi bi ekmek parası” cümlesi.
Anlaşılan “ekmek parası” kavramı yeniden güncelleşecek.
Milli gelir dağılımında dilimleri yüzde 10, yani 7.3 milyon kişi üzerinden belirleyince, adaletsizlik daha da ortaya çıkıyor.
Güngör Uras ustanın verdiği bilgiye göre, en zengin yüzde 10, kişi başına 32.420 dolar alırken en fakir yüzde 10’a, kişi başına 2114 dolar düşüyor. Fark ise yaklaşık 16 kat.
Ekmek en fakir yüzde 10 için temel gıda niteliğinde ve zam da en çok onları vuracak.
***
Tasarruf için benim daha köktenci bir önerim var. Ekmekler sandviç büyüklüğünde olsun. Tasarruf daha kolay sağlanır!
***
Orhon Murat Arıburnu şöyle demişti:
“Umut fakirin ekmeği, ye Memet ye...”
Umutların da tükenmeye yüz tuttuğu bir süreçteyken ne denilebilir ki...
Korkarım umut açlığı da gündemde...
***
2012’nin gönlünüzce geçmesi dileklerimi sunuyorum.
Orhan ERİNÇ
Cumhuriyet
Hiç yorum yok...