93 yıl önce Türk ulusunu iç ve dış sömürü güçlerinin ezici baskıları altında yok olmaktan, Mustafa Kemal'in deyimiyle "diri diri mezara gömülmekten" kurtaran güç, doğru tanımı ve dürüst uygulamasıyla ulusal egemenlik, yani özgürlük ilkesi olmuştur. Çünkü gerçek kurtuluş demek olan "Bir daha kurtulmak zorunda kalmamanın güvencesine kavuşmak", ancak bir ulusun kendi yönetimini gerçek anlamıyla kendi eline alması, bu hak ve yetkisinin içerden ve dışardan hiçbir güç tarafından kısıtlanmasına izin vermemesi, yönetimini ancak ve yalnız kendi özgür oyuyla seçip denetlediği, istediğinde değiştirebildiği program, kişiye ya da gruba bırakması demektir.
ABD ve AB’den tüm insanlığa yönelmiş korkunç bir saldırı niteliğindeki Yeni-Dünya-Düzensizliği (kendileri buna “Düzen” diyorlar!) ve onun Orta-Doğu’daki uygulaması olan Büyük Orta-Doğu Projesi, tam da Türk Devrimi’nin bu öz-değerine ve bu sayede gerçekleşen toplumsal-siyasal-ekonomik kurumlarına içerden ve dışardan yöneltilen saldırıların adıdır.
Oysa Mustafa Kemal önderliğindeki Türk devriminin, iç ve dış sömürgeci saldırıları dize getirip ulusal bağımsızlığı elde etmenin ve bir daha yitirilmemesini güvenceye almanın yolu olarak özgürlük düzenini temel almış olması, ekonomik kalkınma, çağdaşlaşma ve uluslararası barışın da ancak bu yolla gerçekleştirilebilieceğini görüp göstermesi, insanlığa 21. yüzyılda da örneklik edecek değerde görkemli bir katkıdır.
Bütünüyle Misak-ı Milli ve Cumhuriyet Devrimleri böylesi bir UYGARLIK TASARIMIoluşturacak niteliktedir. Atatürk'ü öğrenen yeryüzündeki tüm namuslu aydınların O'na içten gelen derin bir saygı ve sevgi duymakta olmalarının gerçek nedeni işte budur.
Profesör Villalta'nın vurguladığı gibi, "Atatürk, insanlık tarihinin kaydettiği zafer taklarının altından, asıl olarak bütün zamanların en büyük komutanlarından biri özelliği ile değil, yöneticilerini seçmekte, kendi düşüncelerini benimsemekte, vicdani inançlarında tam anlamıyla özgür olan ve seçim hakkına sahip bulunan bir ulus yaratarak geçmiştir."
İşte bütün insanlığın başındaki en büyük baskıcılığı temsil eden ve öteki baskıcılıkları da koruyup sürdüren Batı sömürgeciliği, Türk ulusunu da BOP yoluyla, içerden ve dışardan, tam da böyle bir özgür ulus olmaktan alıkoymak istemektedir.
MUSTAFA KEMAL, ÖZGÜRLÜK YOLUNU TAM BİR BİLİNÇLE İZLEMİŞTİR!
1918'in karanlık günlerinde Minber gazetesine verdiği demeçte "..aziz yurdumuzu ve bahtsız ulusumuzu, pek iyi tanıdığım ve yoksun bulunduğumuz ilerlemeye eriştirebilmek için, huzur ve sükûn ile, ama her halde özgürlük ve bağımsızlığı kurarak, çok ve sürekli çalışmak gerektiğine inanmış bulunuyorum." diyordu.
Havza'da kurtuluşun ilk adımlarını atarken, "Bireyler düşünür olmalıdır. Bireyler düşünür olmadıkça, bir toplumu iyiye de kötüye de herkes yönlendirebilir. Onun için biz örgütümüzde işe köyden, mahalleden, yani bireyden başlıyoruz."demekteydi.
Ulusal başkaldırımızın Amasya'dan dünyaya duyurduğu ilk sesi: "Ulusun geleceğini yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır…Ulusun azim ve kararının ne olduğu da Sivas'ta toplanacak bir genel kongrede saptanacaktır." diyordu.
Kurtuluşun dönüm noktası olan Sakarya savaşını zaferle sonuçlandıran da yine "ulusal egemenlik bayrağı", yani özgürlük ilkesi oldu: Türk halkının, 9 yıl kesintisiz savaştan sonra, üstelik bu kez topyekûn bir yeni savaşa canı ve tüm varlığıyla katılması yine bu ilke sayesinde sağlanabildi:
"Savaş demek, iki ulusun bütün varlıklarıyla, bütün maddi ve manevi güçleriyle karşılaşıp birbiriyle vuruşması demektir. Bunun için bütün Türk ulusunu düşüncesiyle, duygusuyla ve eylemli bir biçimde cephedeki ordu kadar savaşla ilgilendirmeliydim. Yalnız düşman karşısında olanlar değil, köyünde, evinde, tarlasında bulunan herkes, silahla vuruşan savaşçı gibi kendini görevli bilecek, bütün varlığını savaşa verecekti. .. Bağımsızlık savaşlarının tek başarı koşulu, en çok bu noktada yatar."
Ve Mustafa Kemal, 30 Ağustos Zaferinin de Ulusal Egemenlik ilkesinin görkemli ürünü olduğunu şu sözlerle açıklıyordu:
"Ulusun geleceğini doğrudan doğruya üzerine alarak, umutsuzluk yerine umut, dağınıklık yerine düzen, duraksama yerine kararlılık ve inanç koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin özverili ve kahraman ordularının başında, bir asker bağlılığı ve uysallığıyla buyruklarınızı yerine getirmiş olduğumdan dolayı, bir insan yüreğinin pek seyrek duyabileceği memnunluk içindeyim. .. Bu Anadolu zaferi, tarihte bir ulus tarafından tam olarak benimsenen bir düşüncenin ne denli büyük ve dinç bir güç olduğunun en güzel örneği olarak kalacaktır."
Savaştan sonra kurulan çağdaş Türk toplumunun ve Türk Gençliğine emanet edilen Türkiye Cumhuriyeti devletinin temellerini, bu özgürlük, yani ulusal egemenlik ilkesine dayalı demokratik yurt ve ulus anlayışı, laik devlet ve hukuk ilkesi, uluslararası ilişkilerde tam bağımsızlık ilkesi, demokratik eğitim kurumu, kadın haklarına dayalı aile düzeni, ekonomik kalkınmayı ekonomik demokrasiyle bütünleştiren demokratik devletçilik, ulusal dil ve yazı, özgür bilim, sanat ve ahlak, özgür giyim ve kuşam ... oluşturmaktadır.
Sömürgeci Batı, binlerce yıllık ata yurdumuz olan Anadolu ve Trakya’yı Türk’ün yurdu olmaktan çıkarmak, böylece Haçlı saldırılarının yapamadığını yapmak amacı önündeki aşılmaz engelin, böyle bir çağdaş Türkiye olduğunu biliyor.
Bu nedenle, çağdışı ve Türklük düşmanı Osmanlılığın içimizdeki yandaşlarını kullanarak, kitle iletişim araçlarının önemli bölümünü satın alarak, örneğin halifelik-padişahlık baskıcılığını “başkanlık sistemi” diye, örneğin medrese benzeri baskı ve korkuya dayalı ortaçağcıl okulları, tarikat örgütlenmelerini .. “din, bilim, özgürlük” diye alalayarak ulusumuza yutturmak istiyorlar.
Bu ortamda 19 Mayıs Bağımsızlık, 23 Nisan Ulusal Egemenlik, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramlarını da gerçek içeriğini boşaltarak gericilik, baskıcılık simgeleriyle geçiştirmek istiyorlar.
Türk bağımsızlığına ve Türk Cumhuriyeti’ne yöneltilen bu saldırıya karşı, başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere bütün demokratik kitle örgütlerinin, bütün bilim, sanat ve düşün insanlarının, el-ele, “TAM BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK” kavramını bayraklaştırarak, ulus yaşamına yönelmiş bu zehirli saldırıyı halk kitlelerinin bilgi ve bilincine ulaştırarak kutlamaları, bu dış ve iç sömürgeci saldırılarını yenilgiye uğratmanın tek yoludur.
İlkemiz olan “özgürlük ve bağımsızlık”, hem iç-hem de dış sömürgeciliği yenilgiye uğratacağımızın güvencesidir:
DÜŞÜNCELER TOPLA, TÜFEKLE, BASKI VE EZİNÇLE ÖLDÜRÜLEMEZ! ULUSLARIN TUTSAKLIĞI ÜZERİNE KURULU DÜZENLER, HER YERDE YIKILMAYA YAZGILIDIRLAR!
Hiç yorum yok...