OSTiM'de meydana gelen patlamalar literatürde bir AFET tipi olan İnsan Yapımı Afet (Man-Made Disaster) olarak nitelendirilebilir. 20'ye yakın insanın hayatını kaybettiği bu afet önlenmesi kesinlikle mümkün olabilen bir durumdur. Bir olayın insan yapımı (Ostim Patlamaları, Çernobil faciası gibi) ya da doğal (deprem, sel, tsunami, kasırga v.b.) afet olmasında en önemli etken yine doğrudan insan davranış ve hareketleridir. Nüfusları hızla büyüyen ve kontrolsüz olarak gelişen kentsel alanlar aslında pek çok afet türü için son derece geniş risk havuzları oluşturmaktadır. Denetimsiz yapılaşma ve yetersiz alt yapı yatırımları ile adeta insan yığınlarının kümelendiği, sanayi ve konut alanlarının iç içe geçtiği kentsel alanlarda belki pek çoğunu daha önce hiç duymadığımız çeşitli afet türleriyle karşılaşma olasılığı her geçen gün artmaktadır. Kentsel afetler olarak adlandırılan bu felaketler karşısında çaresiz görünen merkezi ve yerel yönetimler ile diğer kurumlar en büyük hatayı kentsel riskleri tanımla(ya)madıkları, öngör(e)medikleri ve koruyucu önlemler al(a)madıkları için yapmaktadırlar.
Ostim’de yaşanan patlamalar da ne bir KAZA, ne bir KADER , ne de bir ŞANSIZLIK olarak nitelendirilebilir. Meydana gelen afetin belkide en doğru tanımı Prof. Dr. Murat Balamir’in ortaya koyduğu ÖRGÜTLÜ ya da ORGANIZE SORUMSUZLUKtur (Dünya Şehircilik Günü, Kayseri, 2010) … Yine Balamir daha önce Alman felsefeci Ulrich Beck’in 1992’de ortaya koyduğu “Risk Toplumu” kavramı üzerinden organize sorumsuzlukların yol açtığı afetler karşısında son derece korunmasız olan günümüz toplumunun yani Risk Toplumunun karşı karşıya olduğu kentsel riskleri “Çevre kirliliği, küresel ısınma, iklim değişikliği, biyolojik sistemlerin bozularak indirgenmesi, doğal kaynakların/ toplumun/ bireyin tüketilmesi, denetimsiz bilimsel ve teknolojik gelişmeler, gizil yan etkiler, gizlenen yanlışlar, sahte standartlar, karbon ticareti, ‘yeşile boyama’, belirsizliklerin yaygınlaşması, karmaşık nedensellik ilişkileri ve etkileşimli krizler, kalıcı istihdam açığı” gibi kavramlarla açıklamaktadır.
Ostim felaketine davetiye çıkaran nedenler belki kısa bir zaman sonra tüm çıplaklığı ile ortaya çıkacaktır. Bu afetin ortaya çıkmasında hem felakete neden olan işletmelere ruhsat veren ilçe belediyesi, hem bu işletmelerin yangın-patlama v.b. risklere karşı korunmalı olduğunu belirten raporu veren büyükşehir belediyesi, hem bu işletmeleri düzenli olarak kontrol etmesi ve ruhsata aykırı durumları tespit etmesi gereken Ostim yönetimi, hem de işyeri güvenliğini tehlikeye atarak ruhsata aykırı çalıştırılmasına neden olan işletme sahipleri ciddi kusurlar işlemişler ve felaketi meydana getiren olayların başlamasına neden olmuşlardır. Tüm bu sorumsuzlukları bir araya getirdiğinizde ise artık bir felaketin yaşanmasını ne kaza ne de kader olarak nitelemek doğru değildir.
Ankara kenti özelinde ve büyük kentlerimiz genelinde ortaya çıkan kentsel risk havuzlarının ne kadarının farkındayız? Kent yönetimleri ve karar vericiler bu riskleri belirlemede nasıl bir potansiyele sahip? Ankara’da ya da çevresinde meydana gelebilecek ve kenti doğrudan ya da dolaylı etkileyebilecek sel, deprem, aşırı soğuk veya sıcak hava dalgaları, kuraklık, büyük ölçekli yangınlar, büyük göç dalgaları, kimyasal-sanayi tesislerinde yaşanabilecek büyük patlamalar, zehirli ve/veya kimyasal gaz sızıntıları, salgın hastalıklar ve daha pek çok kentsel risk için ne tür planlar yapılmıştır? Mevcut tehlikelerin veya olası tehlikelerin oluşturduğu risklerin azaltılması için ne tür önlemler alınmaktadır? Kent halkını önceden bilgilendirecek, bilinçlendirecek, eğitecek ne tür programlar yapılmaktadır? Herhangi bir acil durumda kent halkı nasıl erken uyarılacak, afetten etkilenen ya da etkilenebilecek topluluklar nasıl tahliye edilecektir? Bu ve daha pek çok benzeri soru zihinlerimizi ciddi olarak rahatsız etmelidir. Karar vericiler, kent yönetimleri, belediyeler bu yönde kapasite geliştirmek için çok ciddi plan ve programlar yapmalıdır. Bu çalışmalar düzenli ve şeffaf olarak kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Kamuoyuna ve kentlilere düşen ise bu soruların cevaplarını bulmak için yönetimlere baskı kurmak olmalıdır. Sivil toplumun en önemli önceliği yöneticilere baskı kurarak kentlerin afetlere karşı dirençliliğini arttırma yönünde ciddi adımlar atılmasını sağlamak olmalıdır.
Bu noktadan sonra Ostim felaketi ile ilgili yapılması gerekenler ise, öncelikle bu örgütlü sorumsuzluğun tüm taraflarını açıkça ortaya çıkarmak ve gerekli hukuksal işlemleri derhal başlatmaktır. Bunu takiben, bilimsel ve teknik raporların ayrıntılı olarak ortaya konması ve kamuoyu ile paylaşılması gerekmektedir. Daha sonra ise konu ile ilgili kurum ve kuruluşların gerek kanun ve yönetmeliklerde gerekse uygulamalarda ortaya çıkan eksiklikleri ortaya koyması, bu eksiklikleri ortadan kaldıracak önlemleri alması, gerekli hukuksal ve teknik düzenlemeleri yapması gerekir. Bundan sonra kentsel alanlarda ortaya çıkan riskleri azaltmak veya bertaraf etmek için kent içerisinde çok yönlü ve çok aktörlü bütüncül projeler gerçekleştirilmeli, kentsel alanların gelişimi ve korunmasında kentin tüm sektörlerini ve kent kullanıcılarını yani kentlileride içine alan, katılımcı projeler uygulanmalıdır. Kentsel risklere karşı dirençli kentler üretmek belli meslek gruplarının ya da bir kaç yöneticinin sorumluluğu ve denetiminde olmamalıdır. Sadece bir kaç karar vericinin ortaya koyduğu, altını imzaladığı ve uygulamaya soktuğu projeler ile mega kentlerin yönetilmesi ve korunması sağlanamaz. Mevcut belediye yönetimi yaklaşımları ile kentlerin karşı karşıya olduğu ağır sorunlar karşısında kentliyi ve kent varlıklarını korumak mümkün görünmemektedir. Başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere tüm kent yönetimlerinin halkın katılımını da göz önüne alan, farklı meslek dallarını içine alan projeleri geliştirmelidir. Kentsel risk faktörlerini belirleyici kapasitelerin oluşması, daha sürdürülebilir, doğal ve insan yapımı afetlere karşı dirençli kentsel alanlar yaratmak için ORGANIZE SORUMLULUKLAR oluşturma zamanı çoktan gelmiştir. Aksi takdirde başta Ankara olmak üzere büyük kentlerimizde her an daha büyük felaketlere neden olabilecek yeni Ostim benzeri afetlerle karşılaşmamız sürpriz olmamalıdır.
Ali Tolga Özden
Araştırma Görevlisi,
ODTÜ Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü
Hiç yorum yok...