Nerede o eski bayramlar?
Sizinle biraz nostalji yapmak istiyorum, bunun ismine ister “eskiye özlem” adını verin ister “ne arabesk yıllardı” deyin, sonuçta hepimiz o eski, her şeyin net ve anlamlı olduğu arabesk yılları özlüyoruz.
Ben o arabesk yılların hani hayatımıza renkli televizyonların girdiği fakat hayatımızdan bütün renklerin çıkmaya başladığı o siyah beyaz yılları…
O yıllardan sizinle paylaşmak istediğim “nerde o eski bayramlar “ tadında bazı örneklerden bahsetmek istiyorum.
Eskiden Başımız ağrırdı komşumuz vardı, gönlümüz daralırdı komşumuz vardı. Çorbamızı umutlarımızı, memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız vardı.
Eskiden az şeye sahip olur, onunla huzurlu-mutlu olurduk; eskiden az konuşur çok iş yapardık; şimdi, cırcır böcekleri gibi sabahlara kadar konuşuyor, renklerin matlığında lezzete varıyoruz.
Eskiden kavi olan dostlukların sıcaklığıyla huzurluyduk; şimdi, çıkar arkadaşlıklarının soğuk birlikteliğiyle huzursuz dünyanın keyfini çıkarıyoruz.
Eskiden genç kızlar dantellere hayallerini işleyerek büyürlerdi; şimdi, hayallerini emanet ettikleri, rüya kurdukları dünyalarını birileri alıp götürmüş.
Eskiden büyük babalarımızın sıcak kanatları 6 nda huzur bulurduk; şimdi, onları soğuk duvarların arkasındaki kaderlerine terk ederek mutluluk oyunu oynuyoruz.
Eskiden mütevazılığın kıymetini bilerek yücelirdik; şimdi, kibrin ve bencilliğin alçaltan karanlığıyla yüceldiğimizi sanıyoruz.
Eskiden bayram akşamları yeni elbiselerimizi sabaha hazırlayarak başucumuzda saklardık ve bayram sevinci yaşardık; şimdi, kapımızın açılmadığı, kapılarını açmadığımız bayramları yaşıyoruz.
Eskiden her biri aşkla bestelenmiş Anadolu’nun saflığından, temizliğinden kopmuş türkülerle büyürdük; şimdi, tepinmeler müzik diye beğenilerimize sunuluyor.
Eskiden yoldan geçene tebessümle selâm derdik; şimdi, biz komşumuza, komşumuz bize somurtkan yüzle bakıyoruz.
Eskiden bir kuru ekmeği ortadan ayırtıp paylaşmasını bilirdik; şimdi, var gücümüzle avuçlarımızı kapatıyoruz.
Eskiden gönlümüz zengindi paylaşarak çoğalıyorduk; şimdi dar yüreklere sahibiz, biriktirerek azalıyoruz.
Eskiden çevresi açık arazilerde özgürce uçurtma uçururduk; şimdi, gökyüzünü kapatan bloglar arasında güneşe hasretiz.
Eskiden Geceleri bekçimiz, gündüzleri sütçümüz, yoğurtçumuz… Ceplerimizde kırık misketlerimiz, çamur bulaşığı ellerimiz ve gülümseyen bir yüzümüz, kimseye göstermekten utanmayacağımız bir içimiz ve bir araya gelerek çektirebileceğimiz bir aile fotoğrafımız vardı.
Eskiden âlimlerin sohbetlerinde adâbı muaşeret öğrenirdik; şimdi, âlimlerin semtine uğramaz olduk.
Eskiden bostana yaklaştığımızda sebzelerin kokusu burnumuza vururdu; şimdi manavlardan hormonlu sebze meyve taşıyoruz evlerimize.
Eskiden bir suç işlediğimizde utancımızdan kızarırdık; şimdi, utanılacak suç kalmadı orta yerde.
Eskiden varlık aynasına bakar insanı görürdük; şimdi, kalabalıklar içinde insan arıyoruz.
Bir sabah bize terk eden bütün bu güzel değerlerin, hayal ülkesinden aramıza döneceğini umut ederek yazıma son veriyorum…
AYŞE
Hiç yorum yok...