Isparta İlinde bir kasaba teftişindeyim. Öncelikle belediyenin 3 yıllık hesap iş ve işlemlerini gözden geçirip, teftiş layihası için notlarımı alıyorum. Gene gece geç vakitlere kadar, tüm hesap işlerinde çalışan memurlarla birlikte, belediye binasından başka gidebileceğim bir yer de olmadığından, mecburen işi bir an önce bitirebilmek için çalışıyorum.
Personel benim çalışma tempoma uymakta zorlanıyor. Metazori kimseyi evine yollamıyorum. Ancak aileleri ve kendilerinden, içlerinden benim bir an önce gitmem için gönüllü çalışıyorlar gözükseler de hiç de memnun olmadıklarını gözlemliyordum. Bazen otoriter, bazen bir arkadaşları gibi davranıyorum. Lokanta olmadığından ortak bir fon kurup, birlikte masrafları karşılıyor, ayrı tabakta değil aynı tencereden hep birlikte yemeği kaşıklıyorduk. Bu da benim için çok iyi oluyordu. Belediyede dönen dolapları evraklardan önce, onlardan direk dinliyordum. Beni samimi, kendilerine yakın buluyorlar, ayrıca politik olan başkanlarının uygulamalarını da kısa yoldan öğreniyordum.
Nitekim bir akşam çalışmayı bıraktıktan sonra, tüm personel ayrıldı. Ben de belediyenin dış kapısını kilitlemek için alt kata indiğimde, hiç görmediğim bir kişi benimle konuşmak istediğini, kadrosunun belediye hizmetlisi olduğunu, ancak aylarca evine gidemediğini ayak üstü anlatınca; ”yukarıya gel. Odamda devam edersin.” Dedim.
Çalıştığım ve aynı zamanda yattığım odama çıktık. “Efendim, belediye başkanımız aslında nakliyeci kamyon şoförüdür. Yıllarca bu mesleğini kasabamızda yürütmüştür. Son seçimde aday oldu ve seçimi kazandı. Hemen gerekli işlemleri yaparak, Devlet Malzeme Ofisi’nden bir kamyon aldı. Kamyon kasabamıza geldiği andan itibaren benim çilem başladı. Kamyonun şoförü ve ben hizmetli olmama rağmen, şoförün muavini oldum. İlden ile dolaşıp duruyoruz. Eşimle boşanma durumuna geldik. Ellerinizden öperim. Beni görmemenizin de sebebi budur. Üstelik yolları da çok iyi bildiğinden şu saatte sizi falanca benzin istasyonundan arayacağım. Eğer telefonuma cevap vermezseniz vay halinize !!! ( Tabi o yıllarda cep telefonu yok. Olsa idi tam yanmışlardı.) diye bizi azarlar. Korkumuzdan dakika sektirmeden başkanın söylediği yerde olup, telefonlarına cevap veriyoruz. Bir nakliye şirketi gibi çalışıyoruz. Bazen de dönüşte kasabamıza geç geldiğimizde; başkan sorgu sual eder.”Niye geç geldiniz” diye sorar. Ben de yalan yoktur efendim. “Lastiğimiz patladı” dersek bile “hangi lastik?” der. Diyelim sağ arka iç lastik dersek, o lastiği söktürür, iç lastikteki patlamış tamir edilmiş patlak sayısı ile karşılaştırır. Anlayacağınız kaçar yerimiz yoktur.” deyince,” tamam meseleyi anladım. Yarın bu konuyu hallederim. Sen rahat rahat evine git.” Dedim.
Sabah mesai başlayınca; belediye başkanını odama davet ettim. Başkana durumu kendim anlamış gibi anlatıp, bu uygulamasının hatalı olduğunu, artık nakliye şoförlüğünü unutması gerektiğini, belediye araçlarının özellikle kamyonun belediye sınırları dışında çalıştırılamayacağını, araçların belediye sınırlarında belde halkına hizmette kullanılabileceğini, bir şikayet olursa soruşturma geçirebileceğini belirterek, bu uygulamasına son verdirdik. Kamyon şoförü ve hizmetlinin gözünde o günlerde benden güçlü kişinin kasabada bulunmadığını hareketlerinden anlıyordum. Bu durumdan ben de mutlu olmuştum. En azından bir aile dramının oluşmasını önlemiştim.
Önümüzdeki yıl; yerel yönetimlerde belediye başkanlığı seçimleri yapılacak; Siyasi Partilerin aday adayları arasından bilgi ve beceri isteyen, beldelere hizmet edebilecek meslek sahiplerini seçmelerini bekliyorum. Yukardaki örnekten ders çıkarmalarını, kaliteli aday adayları arasından önce parti içinden, ön seçimle seçilmiş parti adayları ile yerel yönetimlerde seçmenin karşısına güçlü adaylarla çıkmalarını umut ediyorum…
SBF 1976, İçişleri Bakanlığı E. Başkontrolörü
Hiç yorum yok...