Başlığa bakıp ta büyük oranda okuma-yazma  bilmeyen vatandaşımızın yaşadığı ülkemizde bu normal değil mi? diye düşünebilirsiniz. Benim burada konusunu ettiğim durumun canım sade vatandaşımla hiç ilgisi yok. Benim kastettiğim hayati mesele  altmış yılı aşkın suredir bu ülkeyi yöneten okur yazarlardır. Dünyanın en güzel bölgesinde bulunan Türkiye tarih boyunca dış güçlerin ilgi odağı olmuş, bu ilgi yıllar boyu ülkemizin serbestliğini, üretim kabiliyetini, gelişimini, komşuları ile ilişkilerini hep kısıtlayıcı ve baltalayıcı  yönde tezahür etmiş ve etmektedir. Ülkeyi yönetenlerin öngörüsüz  icraatları ne yazık ki, yedi bin yıllık şanlı mazisi ile dünya devletlerini kuran yüce Türk ulusunun Türkiye Cumhuriyeti; şu kısa geçmişinde iki üç yüz yıllık mazisi olan köksüz, tarihsiz, ulus tabanı olmayan, çıkar peşinde koşan ülke ve kuruluşlarının dümenine sokulmuştur. Özelleştirme adı altında, ulusal varlıklarımız yabancı çıkarcıların isteği doğrultusunda satılmış, devlet küçültülmüş, köylümüz, üreticimiz üretemez hale getirilmiştir. Yerli malı yurdun malı sloganı rafa kaldırılmıştır. Gene aynı dış güçlerin etkisi ve içteki işbirlikçilerin de arzusu paralelinde Atatürkçü düşünce ve Atatürk ilkelerinden uzaklaşılmış,hatta bu fikirler okul kitaplarından da çıkarılmıştır. Ülkeyi ve milleti bir arada bütünlük içinde tutan milliyetçi düşünce gereksiz bulunmuş, bu ve benzeri fikirler suç sayılmaya başlanmıştır. Yabancıların istekleri bitmez tükenmez boyutlarda hep kendi ulusları menfaatleri doğrultusunda devam etmiş ve etmektedir. Bu istekler doğrultusunda yargı, milli eğitim ve tüm anayasal kuruluşlar politik vesayet altına alınmış, bilim insanları, gazeteciler, her şeyini vatanına adamış kahraman Türk subayları, Silivri ve Hasdal zindanlarına kapatılmışlardır. Dış güçlerin hedefinin, ülkesinin geleceği için dış ve iç vatan düşmanlarına karşı yürütülen aktif muhalefeti yapan çevrelerin bertaraf edilmesi olduğu gerçeğini, ülkeyi yönetenler anlayamamış, görememiştir. Amacın, dikensiz bir gül bahçesi yaratmak, böylece dış güçler ile içerideki işbirlikçilerin önündeki engellerin kaldırılması olduğu ne yazık ki anlaşılamamıştır.

Şimdi de eğer tabiri caiz ise çuvalların en büyüğü ordusuyla, milleti ile tüm Türkiye’nin başına geçirilmek istenmektedir. Bu çuval aslında Amerika Birleşik Devletleri ile İsrail’in menfaatlerini koruma amaçlı ve Türkiye’de kurulacak olan Füze Kalkanı’ dır. Bu füze sistemi Büyük Ortadoğu Projesinin bir devamıdır ve kendi çıkarları için Türkiye’yi ateşe atmanın en önemli adımıdır. Avrupa Ülkelerinin bile kendi ülkelerinde kurulmasını reddettiği bu füze kalkanı ile komşularımızın ülkemize olan güvenleri sıfırlanacak, dost komşu ülkeler Türkiye’ye düşman  edilecektir. Ülkemiz için bu bir yıkımdır. Amerika Birleşik Devletleri’nin de tamı tamına istediği budur. Çünkü bu yolla İran’ın belli bölgeleri  daha kolay kontrol altına alınacak, enerji merkezleri ve zenginliklerinden istendiği gibi yararlanılacaktır. Geleceği okuyamamanın bir sonucu oluşturulan bu teslimiyetçi politika Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bölge Merkezli’’ dış politika anlayışına tamamen aykırıdır. Çünkü O, her zaman sömürgecilere karşı hep mazlumların yanında yer almıştır. İleriyi bu derece okumaktan yoksun partilerimiz ve yöneticilerinin bu gerçekleri bir an önce anlayıp, Atatürk döneminde olduğu gibi ülkenin geleceğini garanti altına alacak politik yatırımların bir an önce gerçekleştirilmesi elzemdir. Bunların en önemlisi bölge merkezli barışçıl ortamın yeniden tesisidir. Bu yönde gecikmeden kesin adımlar atılmalıdır. Aksi halde başkalarının menfaatleri uğruna ülkemizi ateşin içine atmış oluruz ki bu tarih boyunca hiçbir kesim tarafından affedilemez .

Reşat Özkan