Bir devrimci, bir dünya vatandaşı, aşkı ve kadınları seven bir adam!
Bir bağımsızlık ve özgürlük gülü!
Ve elbette, bütün sağ iktidarlar onu belleklerden silmek için ellerinden geleni yapmak zorundalar. Çünkü o kahrolasıca düzenlerini sürdürmek isterken karşılarına çıkan en büyük bir tehlike, o! Mustafa Kemal! Atatürk!
Mustafa Kemal’i belleklerden silmek için onlar ellerinden geleni yaparken, acaba biz gerçekten Mustafa Kemal’i anlıyor muyuz? Biliyor muyuz?
Ben kendi adıma, sağ iktidarların onu yok etmek için gösterdiği çabanın sürmesini istiyorum; böylece biz o büyük komutanı, o büyük eğitimciyi, o büyük yurtseveri daha fazla öğrenmek ve bilmek isteğine kapılıyoruz. Kulaktan dolma, tarih kitaplarından öğrendiğimiz bilgiler bize yetmiyor. Yetmemeli!
Ama onun karşısında mahcubuz. Köy Enstitüleri gibi şimdi dünyanın pek çok yerinde uygulanan bir eğitim sisteminin temelini atan, bir eğitimcimiz var ama biz sağ iktidarların eğitimle sürekli oynayıp, sadece ve sadece yarışa dayanan bir eğitim sisteminin bu güzel ülkeyi ele geçirmesine ne yazık ki, izin verdik!
Mustafa Kemal, en çok öğretmenlerine güvenmişti. Muhteşem öğretmenlerimiz oldu ama gene ne yazık ki, sistem öğretmenleri ele geçirdi. Liselerden mezun olanların büyük kısmı Türkiye Cumhuriyeti tarihini bile bilmiyorlar. Sistem korkunç, her yandan saldırıyor. Herkesi bir tüketim hayvanı yapmak onların işi, bizim işimiz bunu bozmak! Gitmeyin şu AVM’lere. Bir günlüğüne bile olsa gitmeyin! Atatürk’ün ölüm gününde AVM’leri protesto edin! Sayımız hiç de öyle küçümsenecek bir sayı değildir.
Onun karşısında mahcubuz. O, ölümün yaklaştığını hissettiği yatağında yatarken, bir sabah vakti hiç kimselere haber vermeden, Çorum’a kaçtı. Resmen kaçtı. Niyeti Hattuşa’da yapılan Hitit kazılarını görmekti. O, bu ülkenin topraklarında yaşamış tüm uygarlıkların bekçisiydi. Biz bu bekçiliği devam ettirdik mi? “Bir köy var uzakta bu köy bizim köyümüzdür. Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” sözleri çoktan tarih olmalıydı. Onuncu Yıl marşıyla yollarda yürüyenlerimizin kaç kişisi, Mardin’deki manastırları biliyor, kaç kişi Hattuşa’ya gitti. Bırakın öyle uzakları, burnumuzun dibindeki Arkeoloji Müzesi’ne kaçımız gitti? Kaçımız bir pazar sabahı çocuğunu alıp o müzenin kapısından giriyor. Yanıt pek parlak değil, değil mi? Bir arkeoloji âşığı liderimiz vardı ve biz şimdi neredeyiz?
Mahcubuz, ona karşı çok mahcubuz, üstüne titrediği Cumhuriyet Dönemi fabrikaları, tek tek satılırken kolumuzu kıpırdatmadık. O muhteşem bir moda ikonuydu. Bugün bile onun giydiği giysilerin kalitesine ulaşmak çok zor. O, o kumaşların Türkiye topraklarında dokunmasını isterdi. Sümerbank onun için çok önemliydi. Sahi şimdi Sümerbank ne oldu? Onun yok olmasına biz izin verdik!
Şimdi açık konuşalım, “Nutuk” u kaç kişi okudu? Kütüphanesinde binlerce eser bulunan ve bunların büyük çoğunluğunu altlarını çizerek okuduğunu bildiğimiz büyük liderin öğrenme isteğiyle kendi isteğimiz arasındaki makas neden bu kadar açık? Hiç düşündünüz mü?
Ve şimdi işin en can alıcı noktasına geliyoruz, o en çok kadınları severdi. Onların hayatın içine karışmasını, yönetimlerde söz sahibi olmasını çok isterdi. İşte burada hep birlikte mahcubuz, kendi kurduğu parti bile ne yazık ki, kadınlara güvenmiyor. Onları ne Meclis’e taşıyor ne de yerel yönetimlere. Erkeklerin kasıla kasıla gezdiği bir Meclisimiz ve yerel yönetimlerimiz var. Mustafa Kemal, yıllar önce hiçbir endişe duymadan kadınları başının tacı yapmıştı. Ne yazık ki, arkasından gelenler için kadınlar daima korkulacak varlıklar oldular.
Bugün onun öldüğü gün! Belki de en çok yaşaması gereken gün! Hadi bir özeleştiriye ne dersiniz? O, bundan nutuklardan, marşlardan daha çok bundan hoşnut olurdu. Benim hiç kuşkum yok!
Cumhuriyet
Hiç yorum yok...