Mayın, bir kab içine konmuş patlayıcı madde ve onu harekete geçiren düzenekten oluşur. Ne asker dinler, ne erkek dinler ne kadın, ne yaşlı, ne de çocuk...
Mayın kurbanını aramaz, kurbanının kendisine gelmesini bekler. Kurban, kendisini döşeyen asker veya gerilla, hayvanlarını otlatan çoban, tarlasını eken çiftçi, meraklı bir çocuk olabilir. Dünyada her yıl binlerce insan, mayın veya patlayıcı askeri malzeme nedeniyle yaşamını kaybediyor, sakatlanıyor. Mayınlar ucuz oldukları için kullanımı yaygın silahlardır. Tipine göre birkaç dakikada döşenmeleri mümkündür. Ancak kara mayınlarının temizlenmesinin maliyeti oldukça yüksektir.
Dünyada büyüyen mayın sorununa karşı; anti-personel mayınlarının kullanılması, stoklanması, üretilmesi ve transferinin yasaklanması ve imhasına dair Ottawa Antlaşması, 1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Ottawa Antlaşması 131 ülke tarafından onaylanmış ve 146 ülke tarafından imzalanmıştır. Türkiye'nin de imzaladığı bu sözleşmeye ABD ve Irak taraf değildir. Pentagon, "kara mayını kullanma hakkını elinde bulundurmakta" olduğunu açıklamıştır.
Türkiye'nin "Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme"ye (Ottowa Sözleşmesi) katılmasına ilişkin yasa, 12 Mart 2003 tarihinde TBMM'de kabul edildi.
Bakanlar Kurulu'nun 28 Mart 2003 ve 2003/5427 Sayılı Kararı ile Sözleşme onaylandı. Sözleşme Türkiye açısından 1 Mart 2004'de yürürlüğe girdi.
Sözleşmenin 4. maddesine göre, imha için devir dışında, Taraf Devletlerin her biri, sahip olduğu veya tasarrufunda bulunan, ya da yetkisi veya kontrolü altında olan depolanmış bütün anti-personel mayınları, mümkün olan en kısa zamanda, ancak bu Sözleşmenin söz konusu Taraf Devlet için yürürlüğe girmesinden sonra dört yıldan daha geç olmamak şartıyla, imha etmek veya imha edilmesini sağlamakla yükümlüdür.
PKK, üretimi ve kullanımı yasak olan antipersonel mayınları yıllardır TSK ne karşı kullanıyor.
Genelkurmay Başkanlığı’nın bu konuda yaptığı bir çalışmaya göre, PKK 8 ayrı ülke tarafından üretilen farklı mayın kullanıyor. Bu mayınlar içinde en büyük payı İtalyan mayınları. Valella Meccotecnica SPA firmasının VS-50 mayınları plastik olduğu için dedektörle tespit edilemiyor. Buna topuk koparan deniliyor. PKK en çok bunu tercih ediyor.
Savaşta, artık karşı tarafın askerini öldürmek, esas amaç olmaktan çıktı. O yüzden artık 5,56 gibi düşük kalibre mermiler kullanılıyor. Çünkü yaralı bir asker kendisi devre dışı kaldığı gibi, ona yardım edecek birkaç askeri daha savaş dışı edebiliyor. Bir de işin lojistik yani, taşıma boyutu var.
Çeşitli defalar yazdığım yazılarda, terörle mücadele ile teröristle mücadelenin aynı şey olmadığını açıklamaya çalışıyorum. PKK bu mayınları nasıl elde ediyor, kimler üretiyor, kimler, kimlere satıyor. Bu boyutu dış politikayı ilgilendiriyor. Mayında da bu böyle.
Genelkurmay tarafından yapılan araştırmaya göre, bu mayınların yüzde 60,8’i İtalya, yüzde 28,3’ü Rusya, yüzde 6.2'si Almanya kaynaklı.
Güneydoğu’da binlerce askerimizin şehit düşmesine, binlercesinin sakat kalmasına neden olan “topuk mayını”, satışının yasaklanmasına ilişkin sözleşmeyi İtalya hükümetinin de imzalamasına rağmen, bu mayınlar PKK’nın eline nasıl geçiyor?
Bu sorunu çözmesi gereken Dışişleri Bakanlığı değil mi? Bir de işin insan hakları boyutu var. Savaş kuralsız bir öldürme, yok etme olayı değil. Onun da şartları Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesine tabi. Propaganda amacıyla ikide bir TSK gaz kullandı diye, ortalığı ayağa kaldıran, insan hakları örgütleri, iş PKK mayınlarına gelince gık çıkarmıyor.
Devlet, siyasiler ve halk olarak biz de duyarsızız. Bir çatışmada, şu kadar şehit, şu kadar yaralı var dendiğinde, sanıyoruz ki, yaralılar birkaç sıyrık ve yaradan ibaret, iyileşir bişeycikleri kalmaz. Ama kazın ayağı öyle değil, o insanların çoğu sakat kalıyor. Yazıya eklediğimiz fotoğrafa bir bakın, ne demek istediğimi anlarsınız…
Hiç yorum yok...