Haberler


Madalyonun iki yüzü; dostluk ve ihanet!..
  • Yorumlar: 0
  • 28 Ocak 2013 00:00
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 4770
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

Madalyonun iki yüzü; dostluk ve ihanet!..

0 0

Ne romanlar, ne hikayeler, ne şiirler yazılmıştır dostluk üzerine!..
Çoğu, dost bilinenlerin ihanetini, hiç beklenmedik zamanda arkadan vurmasını,
iyi ve sıradan geçen günlerde yanınızda olanların, kötü günlerde ortadan kaybolmaları üzerinedir.
Her koşulda desteğini esirgemeyeceğine inanılan insanlara duyulan güvenin boşa çıkmasıyla, sıkça uğranan hayal kırıklığıdır çünkü dostlukla ihanetin ilişkisi!.
Sevgiyle nefret gibi, akla kara gibi, madalyonun iki yüzüdür!.
İnsanlık tarihi de ihanete uğramış dostlukların örnekleriyle doludur.
Pir Sultan Abdal, dostun, istemeden olsa da yapacağı en küçük incitici davranışın, başkalarının en ağır saldırılarından daha beter olduğunu “şu ellerin taşı bana hiç değmez / ille de dostun bir tek gülü yaralar beni ” diyerek ifade eder.
Shakespeare’in, oyununda Sezar’a söylettiği, “sen de mi Brütüs” repliği, adeta sırtından hançerlenen dostlukları anlatan bir semboldür.
Aşık Veysel, bir ömür boyunca gerçek dostlu bulamamasını, “Dost, dost diye nicesine sarıldım / benim sadık yarim kara topraktır / beyhude dolandım, boşa yoruldum / benim sadık yarim kara topraktır.”mısralarıyla dile getirir.
Dostluk, bazen bir ömür aranıp da bulunamayan, bazen bulunsa da değeri kaybedilince anlaşılandır.
Ama, çok ender ve zor bulunduğuna hiç kuşku yoktur.
Dostluk, ciddi olaylarda, deyim yerindeyse, “hayatın kırılma noktalarında” sınanmış, imbikten geçirilmiş ilişkidir.
Dost da bu ilişkiden süzülüp gelen ve hiç duraksamadan güvenilen, en kötü günde dimdik yanında durandır.
Bu tanımlamalar elbette ki, daha da çoğaltılabilir, dostluk ve ihanet üzerine onlarca yazı yazılabilir, ancak hiçbirisi, Mevlana’nın Mesnevisinde yer alan ve yüzlerce kez anlatılsa da ilk kezmiş gibi dinlenen, şu güzel hikaye kadar etkili olmayacaktır.
“Genç adamın biri, dermiş babasına her gün; “benim de dostlarım var, sendeki dost gibi.”
Baba, itiraz eder, “Olmaz öyle çok dost, hakikisi belki bir, belki iki, fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...”
Devam eder durur konuşma... Aralarında başlar bir tartışma… Karar verirler bir sınava, dostun hakikisini anlamaya...
Bir akşam bir koyun keserler ve koyarlar çuvala.
Baba der ki oğluna, “Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna.”
Çuvaldan kanlar damlamakta; Sanki öldürmüşler de bir adamı, koymuşlar çuvala, dıştan böyle sanılmakta.
Delikanlı sırtlar çuvalı, gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı. O dost, bakar ki bir çuval, hem de kanlı, kapar hızla kapıyı delikanlının suratına…Almaz içeri arkadaşını.
Böylece tek, tek dolaşır delikanlı, kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır..
Evlat geriye döner… Ama içten yıkılır...Babasına dönerek; “haklıymışsın baba”  der,
“Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.”
Baba “hayır Evlat” der, “benim bir dostum var bildiğim, hadi, çuvalı al da bir kere de git ona.”
Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar… Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar....Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir. O dost, delikanlıyı alır hemen içeri. Geçerler arka bahçeye.
Bir çukur kazarlar birlikte, çuvaldaki koyunu gömerler adam diye… Üzerine de serpiştirirler toprak… Belli olmasın diye dikerler sarımsak....
Genç adam gelir babasına; “Baba, işte dost buymuş” diye konuşunca, Babası; “daha erken
belli olmaz daha, sen yarın git O'na, çıkart bir kavga, atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden
ona, işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi, sonra gel olanları anlat bana...”
Genç adam, aynen yapar babasının dediğini… Maksadı anlamaktır dostun hakikisini…
Babasının dostuna istemeden basar iki tokadı! Der ki tokadı yiyen dost;
“Git de söyle babana, biz satmayız  Sarımsak tarlasını böyle iki tokada!”
 
İşte, “imbiklerden süzülüp gelen", her daim güven duyulan dostluk budur!..
Kıssan hisse çıkartmak da kuşkusuz herkesin kendi yaşamımdan aldığı derslerle doğru orantılıdır.
 
Dilerseniz, gerçek dostun nasıl olması gerektiğini yine, “gel ne olursan ol yine gel” diyerek, herkese dostluk kapılarını ardına kadar açan ve bu 17 Aralık’ta 738. vuslat yıldönümü kutlanan üstat Mevlana’dan öğrenelim;
 
Dost dediğin,
Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile seni sevmeli...
Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile sana sarılmalı...
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı...
Dost dediğin; fanatik olmalı;
Bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli.
Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli,
Ve ağladığında, seninle ağlamalı...
Ama hepsinden daha çok;
Dost matematiksel olmalı;
Sevinci çarpmalı...
Üzüntüyü bölmeli...
Geçmişi çıkarmalı...
Yarını toplamalı...
Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı...
Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı...
İşi bitince seni bir tarafa atmamalı...

 
Herkesin en azından bir gerçek dostu olması dileğiyle…

Mustafa T. Turhan         
www.cayyoluhaberbulteni.com

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.