Haberler


LAİKLİKTEN YOKSUNLUK, ORTAÇAĞ İLKELLİĞİNE, UFALANIP EZİLMEĞE GERİ GÖTÜRÜR!
  • Yorumlar: 0
  • 24 Kasım 2012 00:00
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 1983
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

LAİKLİKTEN YOKSUNLUK, ORTAÇAĞ İLKELLİĞİNE, UFALANIP EZİLMEĞE GERİ GÖTÜRÜR!

0 0

Prof. Dr. Özer OZANKAYAToplumbilimci  Bir siyasal partinin “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olmasının,   gerçekte doğrudan doğruya devletin demokratik yapısını, ulusun birliğini ve dirliğini,  ülkenin bütünlüğünü, hukuka bağlı   yönetim düzenini ortadan kaldırmak,  tüm toplumu bölüp derbeder etmek  anlamına geldiği, ulusumuzun gündeminde tutul(a)madı. Ne siyasal partiler, ne üniversiteler, ne kitle iletişimi, ne meslek, iş ve işçi örgütleri, ne bir bölümü ün ve ödül düşkünü düşün ve sanat insanları,  … bunu yapmadılar.    

 “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olan” bir siyasal partinin  yöneticilerinin hiçbir “üstün değer”e  içtenlik ve tutarlılıkla bağlı olmayacağını, olamayacağını, bu nedenle ulusa ve     ülkeye  karşı her türlü iç ve dış kökenli sömürgeci bölme, ufaltma, folkloşlaştırma     ve tutsak etme girişimlerine kalkışabileceğini göz önüne alıp, o partinin demokratik bir düzende var olmaya meşru hakkı olamayacağını açıkça ilan etmediler. Oysa örneğin Atatürk,  laiklik karşıtlığının gerçek anlamıyla ulusal egemenlik karşıtlığı olduğunu, ULUSUN YÜREĞİNE YÖNELTİLMİŞ ZEHİRLİ BİR HANÇER olduğunu  belirtiyor, bu nedenle de meşru olmayan bu tür eylem ve örgütlenmelere fırsat verilmemesi gerektiğini vurguluyordu.      Yaklaşık 100 yıl önce bir Mehmet Şemsettin (Günaltay) de,  islam ülkelerinin   içinde kıvrandığı  utanç verici ilkellik ve düşkünlüklerin,      baskıcılıktan, yani  özgürlükçü,  evrensel hukuk ilkelerine bağlı,   ulus    ve yurt kavramına, insanlık onuru bilincine  sahip, başka deyişle  laik   bir siyasal ve toplumsal düzenin  olmayışından ileri geldiğini  haykırmıştı. Laik Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın yıkılış dönemindeki namuslu aydınların oluşturduğu  bu uyarı ve uyanış ortamı üzerinde kurulmuştu. Mehmet Şemsettin’in 1920’de gözler önüne serdiği  müslüman  halkların acıklı durumu, ne yazık ki bugün tüm İslam dünyasında  aynıyla sürdürülüyor:   "İslam adı altında yaşayan insan  kitlesinin  yaşamındaki düşkünlüğü gören, inilti ve sızlanışlarını duyan duyarlı bir vicdan tasarlanamaz ki bu korkunçluklara karşı ilgi­siz kalabilsin; bir zamanlar dünyanın en egemen ve en ileri topluluğu olarak yaşamış olan müslümanlar, bugün aşağılık ve düşkün, çamurlarda sürünüyor; aşağılanıp tutsak olmuş, tokatlar altında inliyor.  Eski müslümanlar gerçeğe tapıyorlardı. Şimdiki islamlar ise saçma inançların tutsağıdırlar. Eski müslümanların dini onlara çalışma ve kültür ışıkları saçıyordu, şimdiki müslümanların inançları ise kendilerini karanlık ve düş­ kırıklıkları uçurumlarına doğru sürüklemektedir.  … "Saçma inançlar, islam dünyasının tutsaklık altına gir­mesine neden oldu.Saçma inançlara bulanmış bir din, kültür ve düşünce sa­hiplerinin vicdanına seslenemez. Tenbelliğe sürükleyen bir inanç, şu çalışma çağında ona bağlı kalanların yok olup yıkılmalarından başka bir sonuç getiremez. Görüyoruz ki, müslümanlar arasında yetişen aydın kafa­lar, din adına ortaya atılan şeylerden tiksinip kaçınıyor­lar.  Halk ise saçma inançlar içinde sarhoş ve baygın bir durumda, yıkım burgacına sürüklenip gidiyor." 

(HURAFATTAN HAKİKATE, 1920) 

Son Gazze olaylarının laiklikten yoksun tüm msülüman ülkeler açısından bir kez daha ortaya koyduğu gibi, sömürgeci Batı, İslamın gerçek aydınlığından korkan Kilisenin de desteğini alarak, ortaçağcıl kralları, emirleri,  tarikat  şeyh  ve dedelerini, … besleyerek, onlarla işbirliği içinde kurulan parti yöneticileriyle “başbaşa”,  gizli bölme ve sömürme programları  hazırlayarak, yeri geldiğinde de, şeytana taş çıkaran  BOP ve “Arap baharı” aldatmaları eşliğinde onları ezip yerlerine yeni işbirlikçileri getirerek …  bütün  İslam dünyasını aynı karanlık, düşkünlük ve aşağılanma koşullarında tutmayı sürdürebiliyor. Bu sömürgeciliği tepeleyip, bir daha sömürge durumuna düşmemenin yollarını, hem de  eylemli olarak gösteren, bu özelliği ile tüm Müslüman  halklara örneklik edebilecek olan  Atatürk’ün Çağdaş Türkiyesini de yeniden öteki Müslüman halkların durumuna düşürmeğe var gücüyle çalışıyor. Muhalefet, kitle iletişim patronları, üniversiteler, sanat ve düşün insanları, meslek, iş ve işçi örgütleri, … “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olan”   siyasal örgütlenmelerin  hem içerden hem de  dışardan eş zamanlı olarak yol  açtığı  folklor düzeyine gerileme,  bölünme, uflanma, tekmelenme .. gibi  korkunç yıkımları algılama yeteneğini yitirmiş,   ‘dağıtmış’ durumda…

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.