Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 90. yıl dönümü anısına
2500 yılı aşkın bir geçmişi olan Ankara, İÖ VIII’inci yüzyılda Anadolu’nun ortasında Frig Kralı Gordios (kimilerine göre Gordios’un oğlu Midas) tarafından kuruldu. Pek çok uygarlığa beşiklik yapmış olan Ankara, İstanbul’un fethinden önce, 1354 yılında Osman Bey’in oğlu Orhan Bey tarafından Osmanlı topraklarına katıldı.
Ankara Kurtuluş Savaşı’mız sırasında resmi olmasa da Türkiye’nin başkenti konumunda oldu. 23 Nisan 1920’de ilk TBMM Ankara’da toplandı, Kurtuluş Savaşı oradan izlendi ve yönetildi, 29 Ekim 1923’te cumhuriyet buradan duyuruldu.
19’uncu yüzyılın başında çevresiyle birlikte yaklaşık 20 bin nüfusu olan Ankara, bir Orta Anadolu kasabası görünümündeydi. Ancak 27 Aralık 1919 tarihinde Ankara’ya gelen Mustafa Kemal Paşa hem zeki ve çalışkan Türk ulusunun hem de Ankara’nın kaderini değiştirdi. O toz ve toprak içindeki, yolu, suyu, elektriği, telefonu kısacası alt ve üst yapısı olmayan Ankara aniden canlandı, gelişti ve büyüdü. Cumhuriyetin ilanından hemen sonra 13 Kasım 1923 tarihinde (Avrupa ülkelerinin hemen hepsinin engelleme girişimlerine karşın) genç Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi olarak başkenti ilan edildi. Bu oluşum Ankara’nın çehresini olduğu denli sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel yapısını da önemli biçimde değiştirdi. Tüm sorunlara karşın eldeki tüm olanaklar kullanılarak modern bir başkent kurulması çalışmalarına girildi. Hızla alt ve üst yapı çalışmaları başladı. Yüzyıllar boyu susuzluk çekmiş olan Ankara, Çubuk Barajı’nın çok kısa zamanda tamamlanmasıyla bu sorununu çözdü. Pek çok bataklık kurutularak ağaçlandırıldı. Orman Çiftliği kuruldu. Alman mimar Jansen, Avusturyalı kent planlayıcısı Oerley ve Türk mimar Vedat Tek’in sabırlı, gayretli, tutarlı, ciddi çalışmalarıyla başkent Ankara, geniş yollara, modern binalara, kültürel ve sosyal tesislere, park ve bahçelere kısacası yepyeni ve pırıl pırıl bir çehreye kavuştu. Atatürk’ün Türk Rönesansı denilen devrimlerinden Ankara da nasibini aldı ve ulusuna yaraşır bir başkent konumuna geldi.
Kuşkusuz, Atatürk mimar değildi. Ancak O plancıdır, planlayıcıdır ve planlıdır. O’nun bu özellikleri Ankara’yı dünyanın en güzel başkentlerinden biri durumuna getirdi. Atatürk bu isteğini gerçekleştirmek için kentin imarı ile ilgili bir komisyon kurdurdu. Bu komisyonun başına da Falih Rıfkı Atay’ı getirdi.
Bir gün şehircilik uzmanı Oerley, İsmet Paşa Caddesi üzerindeki evlerden birinin altına dükkan yapılmasının Atatürk’e yakınlığı ile bilinen bir kimse tarafından istenmekte olduğunu Falih Rıfkı Bey’e bildirdi. Bay Oerley bu isteğin mevcut planı bozacağını mümkünse buna engel olunmasını da sözlerine ekledi. Aynı günün akşamı Falih Rıfkı Bey olayı Atatürk’e açtı. Atatürk sinirlendi ve "Ne demek bu? Bizim için plan mı bozulacak? Yarın projeyi istersin, kendi elinle dükkanı silersin" yanıtını verdi.
İşte genç Cumhuriyetin başkenti Ankara 1923-1940 yılları arasında böyle ciddi, böylesine tutarlı, böylesine kararlı, böylesine planlı ve programlı bir zihniyetle inşa edildi ve modern bir Ankara yaratıldı.
S. Eriş Ülger - Bütün Dünya
Hiç yorum yok...