Gazetecinin tutukluluğu fiili sansürdür.
Türkiye bir yandan “demokratikleşiyoruz” naralarının atıldığı bir yandan da gazetecilerin sırf mesleklerinden kaynaklanan nedenlerle hapse atıldığı bir ülke haline geldi. Bu çelişkiyi her türlü yöntemi kullanarak gizlemeye, örtmeye çalışsanız bile başaramazsınız, bir yerden patlar.
AKP hükümetinin her icraatına “reform”, “ilerleme” adını takan Avrupa kurumları da yukarıda altını çizdiğimiz çelişkiyi görmeye başladı.
Türkiye’de 40 gazeteci Türk Ceza Kanunu’nu (TCK) ve Terörle Mücadele Kanunu’nu (TMK) ihlal ettikleri gerekçesiyle hapiste.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) geçen ilkbahardan beri konuyu bırakmamak üzere ele aldılar. Başta Türkiye Gazeteciler Federasyonu olmak üzere 20’ye yakın meslek kuruluşu “Gazetecilere Özgürlük Platformu” kurdu. Bu birlikteliğe gazetecilerin son yıllardaki en büyük buluşması denebilir.
TGS, konuyu uluslararası alana taşıdı. Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) cezaevlerindeki gazetecilerin derhal özgür bırakılması için Başbakan Erdoğan’a elektronik posta kartı gönderme kampanyası başlattı.
http://www.ifj.org/en/pages/set-turkish-journalists-free adresinden ulaşılıp gönderilebilecek elektronik posta kartının içeriği şöyle:
“Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın ve Avrupa Gazeteciler Federasyonu’nun Türkiye’deki cezaevlerinde bulunan gazetecilerin derhal ve koşulsuz serbest bırakılması çağrısına katılıyoruz. Gazetecilik faaliyetlerinin bir sonucu olarak Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’nu ihlal ettikleri suçlamasıyla 40’tan fazla Türk gazetecisi halen cezaevlerinde yargılanmayı beklemektedir. Suçlu sayılmalarının tek nedeni gazetecilik görevlerini yerine getirmeleridir. Hâlâ demir parmaklıkların arkasında tutulmaktadırlar.
Hükümetinizi Türk gazetecilerin karşı karşıya olduğu bu korku ve sindirme ortamını sona erdirmeye ve ifade özgürlüğüne saygı duyulmasını sağlamak için gazetecilerin haklarını koruyacak yasal reformları derhal yapmaya çağırıyoruz.”
Aldığım mektupların çoğunda “ne yapabiliriz” sorusu yer alıyordu. İşte önerim, bu kampanyaya omuz verin.
Mithat Paşa, II. Abdulhamit’in özel olarak kurduğu Yıldız Mahkemesi’nde sürgün cezasına çarptırıldıktan sonra gemiye bindirildi. Gemi iki gün boğaz çıkışında, Silivri açıklarında bekletildi. Halkın çok sevdiği Mithat Paşa için büyük gösterilerin olması halinde Taif’e sürgüne gönderilmeyecekti. Tepki olmazsa gönderilecekti. Olmadı, gönderildi!
Girişte gazetecilerin tutukluluğu sansürdür dedik. Elbet gazetecinin tutuklanma tehdidi altında olması da sansürdür.
Bu düşüncemi üstüne basa basa yineliyorum. Son dönemde Zaman, Star, Yeni Şafak gazetelerinin başını çektiği bir başka kampanya var. Özü şu:
Ergenekon ve devamında gelen davalarla ilgili haberler yaptıkları için haklarında dava açılan gazeteciler hapse girme tehlikesiyle karşı karşıya. Bu basın özgürlüğünü tehdit etmektedir!
Bence de… Ancak arkadaşlar bizlerin hapse girmesine aldırmıyorlar hatta gerekli diyorlar ve hatta zemin hazırlıyorlar, kendileri için benzer bir durum olunca nasırlarına basılmış gibi bağırıyorlar.
Sizinle ilgili dava, gazeteciliğinize ilişkin değil, TCK, TMK kapsamında diyenlere sözüm şu:
Türkiye’de Ergenekon savcıları zihniyeti varken darbe, hükümeti devirme, terör örgütü davası açmak, hakaret, yargıyı etkileme davası açmaktan daha kolaydır.
Mesleğinize saygınız varsa EFJ’nin kampanyasına siz de katılın!
Mustafa Balbay
15 Ekim 2010 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok...