Haberler


JAPONYA’DAN ÖNCE VE
  • Yorumlar: 0
  • 10 May 2011 00:00
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 1876
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

JAPONYA’DAN ÖNCE VE

0 0

1938 yılında Otto Hahn ve Fritz Strassmann, atom çekirdeğinin fisyon yapma (bölünme) özelliğini keşfettiler. Bu keşiften sonra araştırmacılar fisyon olayının sürekliliğini sağlayıp kontrol altında tutmaya çalıştılar. 1942 yılında ABD Chicago’da ilk nükleer reaktör Enrico Fermi tarafında işletilmeye başlandı. Nükleer reaktörlerden ilk elektrik enerjisi üretimi 1954 yılında eski SSCB’ nin Obninsk şehrinde inşaa edilen nükleer güç santralinden (NGS) elde edildi. 56 yılı aşkın bir süreden beri dünya nükleer enerjiden faydalanmayı sürdürmektedir. Dünyada üretilen toplam elektrik enerjisi miktarının yaklaşık %16’sı halen işletilmekte olan 440 adet nükleer güç santralinden sağlanmaktadır.

Bu yoğun enerji nasıl sağlanır? Çok kısa açalım. Doğadaki atom çekirdeklerinden kararsız olanları daha kararlı hale gelebilmek için çekirdek içinden bazı parçacıkları atarak değişime uğrarlar. Uranyum – 235 izotopunun ya da bölünmeye yakın herhangi bir izotopta olduğu gibi bazı çekirdekler o denli kararsız olabilir ki, içlerinden parçacık atarken kendi-leri de parçalanır. Bu olaya fisyon denir. Nükleer fisyon olayı sonucu açığa çıkan enerji nükleer güç santrallerinde buhar üretimi için kullanılır. Fisyon enerjisini Yatağan’da bulunan linyit kömürü ile karşılaştırdığımızda 1gr Uranyum – 235’ in tamamen fisyona uğramasından açığa çıkan ısı enerjisinin yaklaşık 6,5 ton kömürden elde edilecek ısı enerjisine eşit olduğu görülür. Dünya bu denli yoğun enerji kaynağından bu nedenle vazgeçememektedir.

Şimdi de ülkemize gelelim. Türkiye 40 yıla yakın süre nükleer güç santrallerini tartışmaktadır. Karşı olanların tezlerinde abartı ve duygusallık vardır. Taraf olanların tezlerinde ise bilgilendirme eksikliği, ekonomik hırs ve rant hırsı vardır. Bilim insanlarına düşen görev halkı doğru bilgi-lendirmek, onların olaya tek gözle bakmamalarını sağlamaktır. Mersin Akkuyu’ da bir Rus firma, mülkiyeti kendinde kalma koşulu ile her biri 1200 MW℮ gücünde 4 üniteden oluşacak bir Nükleer güç santrali kurmaya hazırlanmaktadır. Öğrendiğimiz kadarı ile yapılan anlaşmaya göre Türkiye, santralin işletilmeye başlamasından  itibaren 15 yıl süre ile 1. ve 2. reaktörün ürettiği elektrik enerjisinin %70’ni 3. ve 4. reaktörün elektrik enerjisinin ise %30’unu kw – saati 12,5 cent’den satın alma garantisi vermektedir.Bu maliyetin dünya ortalaması 6 cent’dir. Antlaşma 15 yıldan sonra da elde edilecek kârın% 25’nin Türkiye’ ye verilmesini öngörüyor. Konunun  diğer bir önemli yanı nükleer yakıtın da Rusya federasyonundan karşılanacağıdır. Bu duruma göre Türkiye bir nükleer güç santrali kurmuyor, Rusya kendi imkanları ile Türkiye’de bir nükleer güç santrali kuruyor. 21. asırda hala bu durumda olmamızda başta ilgili Bakanlıklar olmak üzere Türkiye Atom Enenrjisi Kurumu’nun gereken yapıya ve bu alanda özlenen insan gücüne getirmeyen yönetimlerin payları büyüktür.

Biraz da ekonomisine bakalım. 1200 MW℮ gücündeki 4 üniteli nükleer güç santralinden Rus firması 15 yıl içinde 67,5 milyar dolar değerinde 540 milyar kwh elektriğin yarı bedeli olan 33,75 milyar dolarını Türkiye’den alacaktır. 4 üniteli böyle bir santralin toplam kurulu maliyeti 16 milyar dolardır. Sonuçta 15 yılın ardından ise Rus firmasının kazancı 20 milyar dolar olacaktır. Bu kâr oranı son derece önemlidir.

1954’den beri dünyada 500 nükleer güç santrali kurulmuştur. Son 20 yılda 70 eski nesil nükleer güç santarli çalışma ömürlerini bitirdiği için kapatılmıştır. Bu dönemde 86 yeni nesil üst düzeyde güvenlikli nükleer güç santrali kurulmuştur ve işletime açılmıştır. Halen dünyada 30 yıllık çalışma yaşlarını aşmış 135 adet 1. nesil nükleer güç santrali çalışmaktadır. Bu santraller gelecek 20 yıl sonunda devre dışı kaldıklarında dünyada mevcut olacak nükleer güç santrallerinin güvenlik dereceleri en üst düzeye çıkacaktır. Japonyanın kazaya maruz kalan Fukuşima nükleer güç santrali 40 yıllık olup eski nesil bir santraldir. Uğradığı kazanın uluslar arası kaza derecesi önce 5 iken şu an için en yüksek kaza derecesi olan 7 düzeyine çıkarıldığı söyenmektedir. Chernobyl nükleer güç santrali kazasının derecesi de 7 idi.

Şimdide gerçeklere ve dünyanın nükleer güç santrallerinden neden vazgeçemediğine bakalım.

Dünyanın ve ülkemizin gelecek 10-20 yıl için enerji problemi yoktur. Enerjiye bağlı doğacak problemlerin ana kaynağı aşırı ve kontrolsüz nüfus artışıdır. Türkiye’de hidro elektrik santralleri dünya ortalamasının yaklaşık 2 katıdır ve baraj istilasına uğrayan ırmak ve derelerimizin ekolojik bozukluğu nükleer güç santrallerinin getireceği risklerden aşağı değildir.
Türkiye’de nükleer güç santrallerinde kullanılacak yeterli miktar ve kalitede uranyum yoktur ve olanı için de bir yakıt teknolojisi geliştirilememiştir.
50 yılı aşkın sürede Türkiye nükleer enerjiye yönelik teknolojide bir gelişme sağlayamamış bunun için yeterli sayıda eleman yetiştirememiştir.
Yukarıda çok kısa olarak tarihçesini ve kaynağını açıklamaya çalıştığımız nükleer enerji ve teknolojisi şu an enerji üretim teknolojilerinin en gelişmişi ve güvenlisidir, daha ekonomiktir daha temizdir. Dünya bunun farkındadır.
Nükleer teknolojiye sahip ülkelerde bilimsel gelişme daha üst düzeyde olmakta yaşam koşulları daha çağdaş seviyelere ulaşmaktadır.
Yer yüzünde iyonlayıcı radyasyonun kaynağı yanlızca nükleer güç santralleri değilidir. Başta doğal enerji kaynağımız güneş olmak üzere, toprak, su, tüm yer altı yer üstü malzemeleri ile bazı tıbbi cihazlar hatta içtiğimiz sigara bile bu tip radyasyonun kaynağıdır. Kısaca radyasyon çevremizde hep vardı ve varolmaya devam edecektir.
Nükleer santraller diğer santrallerin aksine tercihen deniz kıyılarında olmak üzere her yerde ve az alanda kurulabilirler.
Nükleer güç santrallerinin turizm faaliyetlerini kısıtlayıcı hiçbir etkisi yoktur. Bugün dünya turizminin gözbebeği sayılan ABD’ nin Florida eyaletinde 4, İspanya’nın Akdeniz kıyılarında 4, Fransa’nın Akdenize dökülen Le Rhone nehri üzerinde 15 nükleer santrali faaliyetlerini güven içinde  sürdürmektedir.

Sonuç olarak güneş enerjisinin, nükleer enerjiye yakın bir yoğunlukta kullanılacak teknolojilere ulaşıncaya kadar dünya nükleer enerji kullanımına devam edecektir ve bundan dolayı ülkeler asla suçlanamayacaktır. Türkiye, bilinen kadarı ile nükleer enerjiye ulaşma yolunda çizdiği rota ile enerji alanında mevcut dışa bağımlılığına yeni bir bağımlılık halkası eklenmektedir.

Reşat ÖZKAN
Çayyolu Haber Bülteni

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.