Sabri Esat Siyavuşgil’in ölümsüz çevirisiyle sahnelenen ‘Cyrano’, insanlık değerlerinin artık yok olduğu dünyamızın zavallılığına ağıt yakan, iyi kotarılmış bir çalışma. İzleyin.
Fransız ozan Edmond Rostand’ın ‘Cyrano de Bergerac’ (1897) oyununun Türkiye prömiyeri 27 Kasım 1945’te Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nda yapılmış. Bu Darülbedayi yapımında Cyrano’yu Hüseyin Kemal Gürmen, Roxane’ı Cahide Sonku, Christian’ı Suavi Tedü oynamış. İlk Devlet Tiyatrosu yapımının (1952) Cyrano’su Cüneyt Gökçer’miş. Ünlü karaktere can veren sanatçılarımız arasında Mücap Ofluoğlu (‘70’ler), Müşfik Kenter (‘80’ler) ve Bülent Emin Yarar (‘90’lar) da var.
Işıl Kasapoğlu’nun, ‘üstün-yapım’ anlayışıyla sahneye getirdiği 2012-13 Ankara DT yapımı “Cyrano” , baştan sona ‘teatral’ bir konsepte oturtularak gerçekleştirilmiş. Sahne olayı, dekor (Hakan Dündar), giysi (Esra Selah), ışık tasarımı (Yakup Çartık), müzik (Joel Simon), birkaç noktada şarkı kullanımı ve “toplu hareket akışı” yoluyla, ‘operatik’/‘müzikal’ bir atmosferle sarılıp sarmalanmış. Böylece, oyunun temel dokusunu belirleyen ‘şiir söylemi’ni sahnede yatkın kılacak bir altyapı oluşmuş.
‘Cyrano de Bergerac’ı oyunuyla ölümsüzleştiren Rostand’ın sahne dili olarak şiir kullanımı, oyunun Türkçe çevirisini yapan Prof. Sabri Esat Siyavuşgil’in metnini de ölümsüz kılmıştır. “İstemem, eksik olsun” ve “Her şey olayım derken hiçbir şey olamadı” tiratlarının birer “arya” tadına ulaştırıldığı bu çeviri “biricikliği”ni korumakta, sanatçılar için “ustalık sınavı” niteliği taşımaktadır.
Rostand, Fransız Devrimi’ni, romantizmi, Endüstri Devrimi’ni, kapitalizmi ve emperyalizmi yaşamış bir Avrupa’dan bakarak Moliere’in çağdaşı Cyrano’nun 200 yıl önce sahip olduğu öncü “romantik” nitelikleri gözlemliyordu. Cyrano’yu -çirkin burnu yüzünden- duygularını açıklamaya çekindiği Roxane adlı genç kıza -güzel yüzlü Christian adına- mektuplar yazan, sözünü ve sesini delikanlının hizmetine sunan özverili bir âşık olarak çizerken, kahramanı -alaycı/hüzünlü, öfkeli/nükteli, açık sözlü/çekingen, kaba/nazik, saldırgan/incinebilir, küstah/sevecen olma karşıtlıklarını iç içe barındıran- “romantik ironi” denebilecek zengin karakter özellikleriyle bezeyecekti.
Özgür düşünceyi, bağımsızlığı savunan, ikiyüzlülüğe ve yaltaklanmaya karşı çıkan, dikbaşlı, sivri dilli, hiciv/nükte ustası Cyrano, “gerçekçi” akımın baskın olduğu “20. yüzyılın eşiği”nde, Rostand’ın ‘idealizm’i yüceltmesini, “yeni romantizm” sayılabilecek bir yaklaşım benimsemesini sağlıyordu. Oysa, “gerçekçi” açıdan bakıldığında, değerlerin yozlaştığı çıkarlar dünyasında “idealizm”e yer yoktu. “Cyrano” oyunu, bir anlamda, her iki “akım”dan da izler taşımaktadır.
Durukan Ordu, Cyrano’yu, karakterin “alaycı”lık çizgisinde oluşan “abartı” ile “hüzün” boyutunda belirginleşen “yumuşak yorum” arasındaki ironik çizgide gidip gelerek nitelikli bir oyunculukla sergiliyor. Roxana’da Zeynep Yasa role dıştan bakarak oynarken sanki “Narnia Günlükleri”ndeki yorumunu sürdürüyor. İrfan Kılınç ise gerçekçi bir yorumla Christian’ı ‘sahici’ kılıyor. Dadı’da Meltem Keskin, Ragueneau’da İsmet Numanoğlu, Comte de Guiche’de Edip Tümerkan, Le Bret’de Suat Karausta, çeşitli rollerde Umut Toprak, Kasapoğlu’nun kurduğu ‘teatral’ ortama uygun biçimde, dozunda yorumlar sunuyor. Yapımın çarpıcı görsel-işitsel boyutlarını ise 40 oyuncunun omuz verdiği ensemble oluşturuyor.
İnsanlık değerlerinin artık yok olduğu dünyamızın zavallılığına ağıt yakan, iyi kotarılmış -yine de 30 dakika kısaltılabilecek- bir çalışma var karşımızda. İzleyin.
Ayşegül Yüksel
Cumhuriyet
Hiç yorum yok...