Yönetmen olarak 160’ı aşkın oyunda imzası olan Haldun Dormen, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda ilk kez bu dönem, kendi yazdığı, Serpil Günseli’ni bestelediği “Kantocu” müzikalini sahneleyerek yer aldı. “Geç” olduğu kesin de “güç” olmadığını kendisi söylüyor: Ankara DT’nin genç sanatçılarıyla iki buçuk ay çalışmışlar ve birbirlerini çok sevmişler.
Şık sahne tasarımını Osman Şengezer’in, göz alıcı giysilerini Gül Emre’nin, ışık düzenini Osman Uzgören’in yaptığı müzikalin başrollerini Çiğdem Aydın, Hicran Yavuz, Engin Özsayın, Ali Hakan Beşen, Buket Türkyılmaz, Kader İlhan ve Zeynep Aytek Metin oynuyor. İlk gecesinde izlediğim yapımların eleştirisini -ilerleyen günlerde düzeliveren aksamaları belgelemenin haksızlık olacağı düşüncesiyle- yazmak istemem. Bu nedenle “Kantocu” yapımında da yansıyan özellikleriyle, Haldun Dormen’i anlatmak daha doğru geliyor bana.
Haldun Dormen tanıdığım en “olduğu gibi” sanatçılardandır. Rahat bir giysi gibi büründüğü beyefendi kimliğini 84’üncü yaşına doğru taşıyor. Neredeyse hiç ara vermeden sürdürdüğü profesyonel sanat yaşamının 60. yılına ulaşmış olmasına karşın, 40’lı yaşlarındaki zarif ve içtenlikli duruşundan hiç ödün vermiyor. Coşkuyla, hevesle ve telaşla çalışmayı sürdürüyor.
Oysa çok uzun ve yorucu bir yolculuğun içindedir. Küçükken, dadısıyla gittiği Hollywood müzikallerine duyduğu hayranlıktan, Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nda izlediği “Othello” da Cahide Sonku ve Talat Artemel gibi devlerin yorumlarına, Galatasaray Lisesi ve Robert Kolej’deki deneyimlerinden sonra, Yale’de bilinçli bir seçimle “yönetmen”lik eğitimi görmesine, 1953’te İstanbul’a dönüp Muhsin Ertuğrul ile çalışmasına, Cep Tiyatrosu’nu kurmasına ve 1957’de Küçük Sahne’de Dormen Tiyatrosu serüveninin başlayışına dek uzanıp bugüne ulaşan… Dormen Tiyatrosu ile ilk kez Küçük Sahne’de izlediğim İbsen’in “Hedda Gabler” oyunuyla tanışmıştım. Ses Tiyatrosu yıllarında ise yerli oyunların dünya prömiyerleri yanında, Brecht’in “Puntila Ağa ve Uşağı Matti”si gibi ülkemizde bilinmeyen ünlü yapıtların, “Şahane Züğürtler”de Ayfer Feray ve Nisa Serezli karşısında olağanüstü tempolu ve lezzetli bir oyunculuk sunan Haldun Dormen’in izleyicisi olmuştum.
Dormen bu arada, Altın Portakal kazanan iki de film yönetti: “Bozuk Düzen” ve “Güzel Bir Gün İçin”. 1975’te TRT için çektiği “tiyatrocular” dizisi “Unutulanlar”da ise pek çok değerli oyuncu yanında Afife Jale’yi de - usta oyuncu Meral Taygun’un yorumuyla- anımsatıyordu bize. 1997’de başlatılan Afife Ödülleri’nin “motor”u doğal ki Dormen’di. Çünkü “vefa” duygusu en gelişmiş tiyatrocumuzdur Haldun Dormen. Afife Jale’yi her yıl anmaktan mutluluk duyuyor. “Kantocu” ise onun tiyatromuza katkılarından dolayı Ermeni sanatçılara ve kadına toplumdaki saygın yerini tanıyan Cumhuriyet rejimine teşekkürü…
Dormen’in televizyon için yaptığı en parlak işlerin başında ise hiç kuşkusuz 1986-1993 yılları arasında Kemal Uzun’la birlikte kotardığı “Kamera Arkası” başlıklı sinema programı gelmektedir.
Gülriz Sururi’ye parlak müzikal çıkışını sağlayan “Sokak Kızı İrma”dan başlayıp Dormen Tiyatrosu’nun 1972’deki ilk kapanışından sonra, 1980’lerde -Egemen Bostancı yapımı olarak- sahneye çıkarılan Haldun Dormen – Melih Kibar imzalı, Nevra Serezli ve Erol Evgin’in başı çektiği “Hisseli Harikalar Kumpanyası” müzikalinin başarısıyla, 1984’te İBBŞT’de sahnelediği –izlenme rekoru kırmış- Rey kardeşlerin başyapıtı “Lüküs Hayat” yapımıyla, 1984-2001 arasındaki ikinci Dormen Tiyatrosu dönemine, “Kantocu”ya ve bugüne ulaşan süreçte otuzu aşkın müzikli oyun yer alıyor. Dormen’in ortaya koyduğu sevgi dolu emeğin “naif” bir dokuya büründüğü oyunlar bunlar. “İçindeki çocuğu” yitirmemiş bir sanatçının, sahnedeki görsel-işitsel parıltı içinden size yolladığı “sıcak gülümseyiş” deyin isterseniz.
Genelde hızlı tempolu, kıvrak sahne olaylarının biricik yönetmenidir Haldun Dormen. Rejisinin temel özelliği “hafiflik” ya da bir çeşit “uçuculuk”tur. Amaç, sahnede gösterilip tüketilmiş olanı kanırtmaktansa, bir sonraki aşamaya ilmek atmaktır. Bunun için müthiş bir enerji ve disiplin duygusu gerekmektedir. Haldun Dormen-Metin Serezli ikilisinin çeşitli oyunlardaki yorumlarında görüldüğü gibi…
1998 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanını alan Dormen, başkalarına tepeden bakmak gibi bir tutuma yabancı olduğundan, içinden geldiği gibi sürdürüyor uğraşlarını. Oyun yazıyor, yönetiyor, oyunculuk yapıyor. Kitapları var: “Sürç’ü Lisan Ettikse“, “Antrakt” ve “İkinci Perde”de anılarını anlatıyor. “Olmak ya da Olmak”ta ise, birikimini genç oyuncularla paylaşıyor. “Genel kültür”ün “oyunculuk”taki önemini vurguluyor. “Alçakgönüllü” olma erdeminin altını da özenle çiziyor.
Dormen’in, profesyonel yaşamı boyunca tiyatrosunu cömertçe açtığı sanat insanlarının her birinin adını burada geçirmek olanaksız. Onların pek çoğu ayrı birer yazı konusu…
Ayşegül YÜKSEL
Cumhuriyet
Hiç yorum yok...