Ankara DT yeni döneme ülkemizin koşullarında yalnızca ödenekli tiyatro bütçesiyle gerçekleşebilecek, zengin bir yapımla girdi. Turan Oflazoğlu’nun “IV. Murat” (1970) ve “Deli İbrahim” (1967) metinleriyle “tarih oyunları üçlemesi” oluşturan “Kösem Sultan” (1980) oyunu Murat Atak’ın rejisiyle sahneleniyor. Yapımda, 30 karakteri canlandıranlar yanında, 70 de yardımcı oyuncu, dansçı ve operacı yer alıyor.
Turan Oflazoğlu’nun tiyatromuza katkısı 30 dolayında oyunuyla önem kazanıyor. Dahası, Türkçeyi ve şiir dilini sahnede ustalıkla değerlendirmiş bir ozan-yazarımız. Onun ustalarının başında da Shakespeare geliyor.
“Kösem Sultan”, başkişisinin Makyevelist özellikleriyle, yalnız sarayın değil, toplumun sesine de yer veren sahneleriyle, komik tabloların dramatik yoğunluğunun ağır sahneleri dengelemesiyle, iç seslerin –apar (aside) tekniği aracılığıyla- yüksek sesle dile getirilmesiyle, şiiri diyalog düzeni içinde uyumlu ve doğal kılan dilsel kullanımlarla, çok eklemli yapısıyla, Shakespeare tiyatrosunun tüm teknik boyutlarını içeren bir metin özelliği taşıyor.
Oflazoğlu’nun -Shakespeare’in İngiliz tarihine yasladığı oyunları gibi- Osmanlı tarihine dayalı 14 oyunu var. İçerik değeri ne olursa olsun, “hareket”ten çok “söz”e dayalı olan bu tür oyunların tiyatromuzda klişeleşmiş bir anlayışla yıllardır sahneleniyor olmasından birkaç yazı önce yakınmıştım. Yönetmen Atak, “Kösem Sultan”ı sahnelerken tarih oyunları bağlamında betonlaşmış anlayışları aşma adına önlemler almış. Öncelikle, saray sahnelerinde oyuncuların ağdalı bir biçem benimseyerek değil, doğal biçimde konuşmalarını sağlamış. Böylece oyuncunun jest, mimik ve hareketleri, “söz”ün yapışkanlığı altında ezilip kalmıyor. Ayrıca, saray geleneklerine göre devinmek yerine, çağdaş birer insan gibi konuşan ve hareket eden sultanlar, sadrazamlar, şeyhülislamlar izliyoruz.
Atak’ın bir başka katkısı da oyuna bir “opera sahneleyicisi” gözlükleriyle bakarak oyuncuların “solist” olarak işlev taşıdıkları “söz” ağırlıklı sahneleri, “hareketli” toplu sahnelerle dengelemesi olmuş. Atak bu doğrultuda sahneyi dört ayrı düzlemde kullanmış. Behlüldane Tor’un, bir platform çevresinde, geri düzleme doğru yükselirken eğimli bir rampa oluşturan, daire biçimindeki merkez dekoru saray sahneleri için kullanılıyor. Merkez dekorun tül perdeyle kapatılmasıyla uzamın niteliği değişiyor ve metinde yalnızca sözü edilen kalabalıkların devinimi bu uzama taşınıyor. Oyun gerektirdiğinde, merkez dekorun duvarları kalkıyor, saraydan dışarı bakılabiliyor. Karşınızda İstanbul silueti... Sahnenin ön düzlemi ise halktan kişilerin özgürce devindiği bir sokak uzamı olarak kullanılmış.
Böylece, 14 tablodan oluşan oyunda, hiçbir duraklama ve “sahne karartması” olmadan, bir aşamadan bir sonrakine pürüzsüzce geçildiği kusursuz bir akış sağlanmış. Dahası, “söz” odaklı sahnelerin aşırı yoğunluğu, çok kişili “sözsüz”/“hareketli” sahnelerle çevrelenerek seyreltilmiş. Oyun metninin seyirlik niteliği arttırılmış. Ne ki dekorda kullanılan malzeme, Ersen Tunççekiç’in ışık tasarımı altında yaldız, demir, teneke, plastik, boya gibi maddeleri ayrıştırarak estetik etkiyi bozuyor. Aynı ayrışma, Funda Çebi’nin sipahi ve yeniçeri askerleri için uygulanan giysilerinde de görülüyor. Oysa Çebi’nin “solist” konumundaki karakterler için yaptığı “asimetrik” giysi çizimleri ustalıkla uygulanmış. Bu giysilerle ve doğal görünümlü perukların kullanımıyla, şık olduğu denli teatral tadı da arttıran bir görsellik yaratılmış.
Murat Gedikli’nin müziği, genel olarak sahnedeki “çağdaş enerji katılmış” yorumu destekliyor. Kimi aşamalarda yansıyan geleneksel/dinsel boyutlarsa sahne olayı için öngörülen biçemin dışına çıkıyor.
Oyuncuların, dansçıların, operacıların, dövüşçülerin, Atak’ın çizdiği resim içindeki işlevlerini özenle yerine getirdikleri bir sahne olayı izliyoruz. Özlem Ersönmez Kösem’de, Elvin Beşikçioğlu Turhan Sultan’da başı çekerken sahnelemenin içerdiği müziksel tartımın yetkin birer örneğini veriyorlar. Oyuncular, doğru yorumları yanında, ustalıklı ses kullanımı, tonlama ve diksiyonlarıyla Türkçeyi tam değerlendiriyor.
“Kösem Sultan”, siyaset dünyasında bireyi kötülüğün en tehlikeli derinliklerine çeken iktidar tutkusunun getirdiği yıkımı gösteriyor. Şaşılacak biçimde güncel çağrışımlar yaptırabilen, Oflazoğlu’nun belki de en politik tarih oyunu...
Ayşegül Yüksel
Cumhuriyet
Hiç yorum yok...