“Nutuk” denince çoğumuzun aklına Atatürk ve O’nun, “Gazi Mustafa Kemal” sıfatını taşıdığı 1927 yılında, Cumhuriyet Halk Partisinin TBMM de toplanan ikinci kurultayında, tam 6 gün boyunca okuduğu tarihi metin gelir.
Bu “Nutuk”’ta, parçalanmış, çökmüş bir imparatorluğun yerine, ulusal bağımsızlığın nasıl kazanıldığı ve Türkiye Cumhuriyetinin hangi zor koşullar aşılarak, hangi engeller yıkılarak, hangi karanlıklar aydınlığa çıkarılarak kurulduğunun yedi düvele ders olan hikayesi anlatılır. En sonunda da, genç cumhuriyetin Türk gençliğinin koruyuculuğuna emanet edildiği o ünlü “Gençliğe Hitabe” yer alır.
Ancak, bu “Nutuk”, O’nun ilk ama, tek nutku değildir.
1933 yılında, Bursa Ulucami’de toplanan bir grubun ayaklanma girişiminin kısa sürede bastırılmasının ardından Bursa’ya geldiğinde, Çekirge yolu üzerinde bir köşkte akşam yemeği yenilirken ayaklanmayı kendisine anlatan kişinin, “Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü” diye açıklama yapmaya başlaması üzerine, hemen sözünü keserek yaptığı konuşma da “Bursa Nutku” olarak anılır.
Atatürk, ilkine göre daha az bilinen“Bursa Nutku”nda;
"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” Diyecek.
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Diyerek, şartlar ne olursa olsun bağımsızlık ve cumhuriyeti sonsuza kadar savunmak, korumak ve hatta kurtarmak görevini Türk gençliğine emanet ettiğini, ilk Nutku’nda yer alan “Gençliğe Hitabesinden” sonra bir kez daha yinelemiştir.
Ama ne yazık ki, üç çeyrek asır sonra bugün, Ata’nın güven duyduğu genç nesillerin, “Bursa Nutku”nda söylenenlerin sadece anılarda kalmasını sağlayacak güçlü bir cumhuriyet yaratılması konusunda, O’na layık olduklarını söylemek olanaklı değildir.
Mustafa TURHAN
15.10.2010
Hiç yorum yok...