Batı hayranlığının ve de batı düşmanlığının hangi tarihlerde başladığını kesin olarak bilmiyorum ama çok eski tarihlerde başladığı kesin,işin garip yanı her ikisininde halen günümüzde devam ediyor olması.Batı hayranlığıda,batı düşmanlığıda maalesef bize çok büyük zararlar vermiştir.Batıyı bir Japon gibi algılayıp değerlendirememişiz.
Çok eskilere gitmeyelim 1900’lü yıllardan özellikle de Cumhuriyet döneminden başlayalım.Hayranı olduğumuz batılılar gibi nasıl oluruz diye araştırmaya başlamış genelliklede sizin gibi olmak istiyoruz sizin gibi nasıl oluruz diye yine onlara yani gavurlara sormuşuz.Avrupa’nın,konusunda uzman kişilerini ülkemize getirip onlara danışmış,birçok projeler hazırlatmışız.Hazırlattığımız projelerin bazılarını uygulamaya koymuşuz,bir çoğunuda rafa kaldırmış,unutmuşuz.
Cumhuriyetin ilk yıllarında şehir,kaza,nahiye ve köy sayısı 35.000 adet civarındaymış.35.000 yerleşim biriminin her birine hayranı olduğumuz batılıların yaşam standartlarını götürmek için yola çıkmışız,yani olmayacak duaya amin dmişiz.Türkiye’nin kıt kaynaklarının değil Amerika’nın bütçesinin bile bunu yapmaya yeterli olamayacağını bildiğimiz halde her köye yol,su,elektrik,telefon,okul sloganıyla yola çıkmışız,kısıtlı kaynaklarımızı heba etmişiz,halende etmekteyiz.
Haklı olarak köylülerinde bu olanaklardan faydalanması gerekmez mi,adaletli olmak gerekir bu onlarında hakkı diyenler çıkacaktır,tamamen katılıyorum.Gel gör ki bir asırdır bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz ama nafile,çünkü bunu gerçekleştirmek imkansız,Türkiye’nin böyle bir gücü yok hiçte olmayacaktır.Öyleyse ne yapılmalıydı:
O tarihlerde bile bu işin çözümünün yerleşim birimlerini bu dağınıklıktan kurtarıp belli merkezlerde toplamayı teşvik edecek çözümler gündeme getirilmiş ama gerçekleşmesi çok uzun zaman alacağından olsa gerek,kolayı seçip popüler günlük politikalarla israfa devam etmişiz,eleyip eleyip kepeğine katmışız.Halen aynı zihniyet devam etmektedir.Örneğin bizim köyün yolu 60 yıldır her yıl olmasa bile birkaç yılda bir yapılır,tabi ömrüyağmurlar yağıncaya kadardır,düşünüyorum da bu güne kadar o yol için harcanan parayla köyümüzün yolu altın kaplamalı yol olur muydu diye,herhalde olurdu.Sözde imkanlarımız kısıtlı olduğu için kaliteli standardına uygun işler yapamıyoruz biraz abartılı oluyor ama altın kaplamalı yolu heba etmişizde haberimiz yok.1940 yılına kadar Türkiye de yapılan köy okulu sayısı 6.000 adat,çoğu tek derslikli yani 5 sınıfın bir arada eğitim gördğü tek öğretmenli okullar,bunlarada okul denirse...Tavsiyelere uyulupta 5-6 konumuna göre 8-10 köyü bir araya toplayarak merkez köy uygulaması şeklinde yapılsaydı yani yerleşim birimlerimiz 6-7 bine düşürülseydi ta 1940’larda okulsuz köy kalmazdı,sanıyorum rahmetli Ecevit ve Türkeş’in Köykent ve Tarımkent projeleri aynı kaygılardan doğmuştur,malesef ikiside sözde kalmıştır.
Bugün görülüyor ki köylümüzü köykentli,şehirli yapmak için fazla teşviklerede gerek yokmuş,köylü kendiliğinden şehirlere,kasabalara akın ediyor,zamanımızıda paramızıda israf ettiğimiz ortada,bin bir emekle yaptığımız köy okullarının,sağlık ocaklarının bir çoğu kapandı bir çoğuda yıkıldı,yazık oldu.
Kentsel dönüşüm fırsatı 50 yıl önce Türkiye’nin şehirlerinde betonorme bina yok denecek kadar azdı yani şehirlerin tümünün yıkılıp yeniden yapılacağı apaçık ortadaydı,o günkü planlamacılar gide gele su yolu yaptıkları Avrupa ve Amerikayı ciddi şekilde inceleyip projeleri geleceğe yönelik hazırlasalardı bugün yaşadığımız problemler asgariye inmiş olurdu,ülkemizde kalkınmış olurdu ama biz çarpık kentleşmenin en iyi proje olduğunu halkımıza yutturmuşuz,şimdi ne yapıyoruz akıllandık mı?Hayır durum ortada yanlış yapmaya aynen devam ediyoruz.Kentsel dönüşüm projesi denen o mükemmel projeyi nasıl sulandırırız diye birbirimizle adeta yarışıyoruz,yazık oluyor.Bu kanaate nereden vardın diyeceksiniz;alınan kararlardan,yapılan konuşmalardan ve de yapılan uygulamalardan.Benim anladığım kentsel dönüşüm projesi 50-100 yıl sonra torunlarımız bizim yaptıklarımızı kentsel dönüşüm veya başka bir ad altında yıkıp yeniden yapma ihtiyacı duymayacakları bir proje olmalıdır.Bu konuda emin değilim,kuşkularım var demiyorum,eminim aksine aynen bizim yaptığımız gibi onlarda yaptıklarımızı yetersiz,kusurlu bulup yıkıp yeniden yapacaklardır,herhalde bu bizim kaderimiz olsa gerek,hemen hemen her konuda ve de sürekli bu israfı yapıyoruz.
Kentsel dönüşümün sadece depreme dayanıklı bina yapmak olmadığını nitelikli yaşam alanları yaratmak,konforlu bir yaşam için çok büyük bir fırsat olduğunu bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğini anlatmaya çalışanlar hatta çırpınanlar var ama görünen o ki hiçbiri dikkate alınmayacak,yanlışa devam edilecek.Projenin amacına uygun yapılması için çırpınanların yanında bir kesimde varki onlarda rant peşinde,örneğin inşaat sektörüne büyük bir canlılık gelecek diyenler,yerli malı kullanalım diyenler,istihdam artacak diyenler velhasıl rant peşine düşüp projenin ana gayesinden uzaklaşan söylemler malesef ön planda.
Bizde uzlaşı,hoşgörü kültürü olduğuna inanmıyorum,Mütahhitlerin yıkılacak bina sahipleriyle uzlaşarak sözleşme imzalamalarını bekliyoruz,çok büyük zorluklar çıkacağı gibi münferit binaların yapılması da çarpık kentleşmeye devam etmek demektir.Cadde ve sokakları dar kıvrım kıvrım zikzaklar çizen sosyal donatıdan yoksun kentsel dönüşüm istemiyoruz yazık olur zamanımıza,paramıza,milli servetimize.Yapılacaksa geleceğe yönelik her türlü ihtiyaçlar karşılanacak şekilde,rant kaygısından uzak,masraftan kaçınmadan,en iyisini yapmalıyız çünkü en iyisi ve de en ekonomik olanı budur.
Hepiniz için mutlu bir yıl olması dileğiyle...
Hiç yorum yok...