Haberler


Hiç mühim değil sizin için
  • Yorumlar: 0
  • 13 Haziran 2012 00:00
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 2255
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

Hiç mühim değil sizin için

0 0

RESİTAL;
      Sabah  kalkarsın
    Hava  Alanı'na gidersin
    "Check-in"  ve "Pasaport Kontrolü"nden  geçip,
    telaşlı bir  "airport-cafe" de hızlı bir kahve içersin Uçağa  binersin
     
    Bir kaç saat  sonra indiğinde başka dilin konuşulduğu bir  ülkede,
    başka bir  iklimde, yine pasaport kontrolünden  geçersin.
    Bavulunu  beklersin
    Sonra  arabayla otele geçersin
    Öğlen  yemeğini yalnız yer, bir iki saat kafa  dinlersin
     
    Akşamüstü 5  gibi Konser Salonuna  geçersin
    Hiç  bilmediğin bir piyanoya 1-2 saat içinde alışmaya  çalışırsın
    Orada iki  insan vardır
    Akortçu ve  ışıkçı..
    Tanımadığın  adamlardır
    Onlarla  genelde, "merhaba nasılsınız?" gibisinden 5-6 kelime  konuşulur
     
    Bu zaten o  gün konuşulan ilk  kelimelerdir
     
    Saat 7 ile 8  arası kulis odasında meditatif bir "içine dalma"ya  geçersin,
    konsantre  olmaya...
    Saat tam 8  de (daha doğrusu o hep sekizi üç geçedir, beş geçedir)  sen
    karanlık  "backstage" de  hazırsındır.
     
    Salonda da  seni dinleyecek olan 2500 kişi sessiz ve  hazırdır.
    Işıklar  kısıldığında,
    Yürümeye  başlarsın, piyanoya doğru.
    O konser  senin, sana vereceğin bir konserdir, bir  iç
    hesaplaşmadır, yapmak istediklerin,  yapabileceklerin,
    o gün o  şartlarda yapabileceğin  şeylerdir.
    Uzun ve  saygıyla selam verirken,
    son 7 yıldır  kendine seslendiğin gibi, bir dua okur  gibi
    seslenirsin  "konser saygını" kendine;
     
    Saygıyla  eğil.
    Uzun uzun,  saygıyla...
    Sevgiyle...
    içtenlikle...
    Bu güzel  insanlara iç sesini sunmaya  geldin.
    Onlar da  dinlemeye geldi..
    İçine çek  onları.. En derininden hissedecek  kadar
    içine  çek.
    İyiyi  hisset..
     
    Ve....
    Başlar  konser
     
    Çalan  sensin, dinleyen sensin, değerlen diren sensin, eleştiren  sensindir
     
    Müzik her  şeydir
    İnsan da  ilhamdır!
     
    Orda ön  sırada oturan 7 yaşındaki papyonlu bir oğlan çocuğu,  seni
    ateşlemiştir
    Müzik ona  hitap etmelidir, o eğlenmelidir o sırada çalan Mozart  ile,
    o velet  anlamalıdır müziğin  dilini,
    Evrendeki  tek ortak dili.
    Haz  duymalıdır,
    dikkatini  çekmelisindir onun,
    anlaması,  haz duyabilmesi için.
     
    Yahut,  yukarı balkonda oturan genç  kadın...
     
    Ya da  4.sırada dikkatle dinleyen o yaşlı  dede...
    Kim bilir ne  anılara dalmaktadır hayatının bu son yıllarında  Mozart'ın
    seslerini  dinlerken?..
    1942deki ilk  aşk?
    1955de  Annesini yitirişi?
    1963 deki  düğünü?
    Bir tatil  kasabasında başka bir kadına platonik bir biçimde aşık  olması?
    1996da eşini  kaybetmesi?
     
    O anılara  sen de katılmalısındır, Mozart  eşliğinde...
    Ludwig van  Beethoven'dan "yaşam mücadelesi" dolu bir sonat gelir  ardından
    belki...
     
    Belki o gün  Prokofief'in "savaş sonatı" vardır  programda,
    Ve sen, ne  yapıp edip 2. Dünya Savaşı trajedisine dalmalısındır o  müzik
    eşliğinde..
    Ya da  Liszt'in Si minör sonatı vardır  programda;
    Faust ile  Mephistopheles arasında...
    önünde koca  bir Orkestra,
    gerçek  piyanonun çok ötesinde, bir Wagner Operası hayal  alemine
    dalmalısındır..
     
    İnsan içini  dinlemelidir, her ne çalarsa  çalsın.
    İç  zengindir...
    Trombonların  öfkeli emirleri,
    trompetlerin  dramatik sinyalleri,
    geniş bir  yaylı sazlar topluluğun sessiz ve hazin tınısı kaplar  ortalığı...
     
    Hepsi tek  gerçektir, piyano sesinin yok olduğu bu orkestrada..  .
     
    Kendi  memleketinden bir tutam toprak gibi gelir "Aşık Veysel anısına  Kara
    toprak" o  konserin sonlarında..
    Bir  "nostalji" gibidir o.
    Neredeysen o  an, "ses yollamacadır" Anadolu’ ya.. Uzaklardan.  ..
     
    Konser  bitiminde (güzelse her şey) uzun uzun ayakta  alkışlanılırsın...
    O anlar  artık daha çok kendinle konuştuğun  anlardır.
    "Bu  seyirciye şöyle bir bis parçası çalarsam hoşlanacaklar herhalde"  gibi
    bir neşe  sarar.
    Aklından  geçirirsin "ne çalsam iyi gider?"  diye....
     
    Bir egodur  o, bir zafer  sarhoşluğudur.
    "Hak  edilmemiş" değildir ama...
    Yürüyüşler  selam verişler daha bir enerji doludur, daha bir  atiktir.
    Kazanılmış  olan motivasyonun etkisiyle, çalış da daha özgürdür artık  bu
    konserin  sonlarında...
     
    Konserden  sonra CD imzalarsın tebrikleri kabul  edersin.
    Ve hemen  ardından sen ve 2500 kişiden arda kalan yine salt  sensindir,
    yalnızlığındır.
     
    O akşam  ağzından çıkmış olan kelime sayısı 20-30 olmuştur  belki;
    danke,  thanks, merci, grazie, arigato, sağolun,  vs...
    Bir dilde  teşekkür etmişsindir kutlayanlara, tek kelime  ile...
     
    Ertesi sabah  bu konser ile ilgili çıkan övgü dolu yazıların  çıktığı
    gazetelerin  ,
    henüz  bayilere ulaşmadığı bir tan vakti, sen yine havaalanındası  ndır.
     
    2500 insanın  her biri geride kalmıştır.
    Onların  dostlarına anlattıklarıyla, vesairesiyle; her şey  sensiz
    gelişecektir.
    Sen o  şehirdeki bir cafe'de bir bar'da oturup o insanların hiç  biriyle
    tanışamayacaksındır.  .
     
    Çaldığın  konserini  tartışamayacaksındır.
    Sen  havaalanında o sırada soğuk su ile traş oluyorsundur,  saçını
    tarıyorsundur.
    Ve şunun çok  benzeri bir başka gün seni  beklemektedir.
    Metin  Altıok'un Bingöl'deyken yazdığı serzeniş şiiri  gibi;
     
    Ay dokundu  omzuma irkildim
    Göğün puslu  balkonunda
    Birdenbire  insanları özledim.
     
    Ve 20-25 gün  sonra...
    Bir gece  karanlığında ayrılmış olduğun evine geri döndüğünde (100.000  insana
    müzik  dinletmiş olarak)...
     
    İçin  yorgundur ama mutludur  aslında...
    100.000  insanın hiçbirinin adını bilmiyorsundur ama o  enerjiyi
    biliyorsundur.  .
    Evrene  insanların yaydığı iyi olan  enerjiyi...
    Evde geri  kalan; kızın ve sensindir tek gerçek olan geri  kalan...
    Ve en  yakınlarındır, dostlarındır..  .
     
    Fazıl  SAY
     
    Marjinal  yazarlar...
    Siz  kazandınız
    Lütfen siz  kazanın.
    Lütfen  benimle uğraşmayın.
    Ve ebediyyen  siz kazanın....
     
    Tamam, ben  giderim uzak bir yere (gözden  uzak)
    (uzaya  gidemem kızımdan da ayrılamam ama siz beni görmezsiniz merak  etmeyin)
    giderim..
     
    Ben son 6  yıl içinde;
    2 büyük  oratoryo
    2 büyük  senfonik eser
    1 keman  konçertosu
    2 piyano  konçertosu
    5 solo  piyano eseri
    1 bale  müziği
    2 Bach  uyarlaması
    4 film  müziği
    1 tiyatro  müziği
    bestelemiş  olsam da, HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN  İÇİN
     
    Bu son 6  yılda;
    dünya üzeri  42 memlekette 326 şehirde konserler  verdim.
    Yaklaşık 700  konser.
    HİÇ MÜHİM  DEĞİL SİZİN İÇİN
     
    Bu 6  yılda;
    10  CD
    2  DVD
    12  NOTA
    piyasaya  sunduk.
    HİÇ MÜHİM  DEĞİL SİZİN İÇİN
    Anlıyorum,  yaptıklarım mühim değil.
    Hiç bir  zaman "her görüşüme katılmalısınız" demedim. Tartışmaya hep  açıktım.
    Hiç bir  zaman hemfikir olmadığım insanlara saygısızlık yapmayı  düşünmedim.
    Ama siz  yaptınız. Adil değildiniz.
    Bir fikirde  ayrı düşünüyorduk siz kökünü kazımaya kalktınız her  seferinde.
     
    Ama hiç bir  zaman kendi içsesimden vazgeçmedim. Doğru bulduğum  doğrumdu,
    yanlış  bulduğum yanlıştı.
    Yanlışı ben  yaptıysam da hatamı anladığım gün  düzelttim.
     
    Anladık,  değersiziz. Sizin değer anlayışınızı anlamadım ama, ben  değersizim
    o anlayışa  göre, onu anladım.
    ...
    İmkanı  yoktur bazı kusurlarımı  affetmenizin.
    Affedicilik  de değil, "kabul" etmenizin, "lütfetmenizin" imkanı  yoktur...
    Zamanında  hatalarım olmuş onları düzelttiysem, bu da doğru değildir  sizce...
     
    İmkanı  yoktur..
     
    Falanca  arabeskçiyi kültürlü olarak görmüyorumdur, asla  affetmezsiniz.
    Aziz Nesin  haklıdır derim, bütün hayatıma  sataşırsınız.
    Gençleri  klasik müzikle tanıştırmak için Mercan Dede ile beraber  konser
    veririm,  "hayatı boyunca popülist"  dersiniz.
    "Din  sömürüsü aldı başını gitti" derim, ölüm fermanımı vermediğiniz  kalır.
    Konuşmayız,  "Konuşmaz o korkak"  dersiniz.
    Konuşuruz,  "Konuşmak senin ne haddine, işine bak sen"  dersiniz.
    Beethoven  ,deriz, "Git Beethoven'ın ülkesinde yaşa"  dersiniz.
    Git...
    Popülist...
    Korkak...
    Ne  haddine...
    Git...
    Hep  bunlar...
    Hiç bir yolu  yoktur...
    Sizler  facebook da 130 grup kurdunuz (fazıl say gitsin vs.diye).
    Ekşi-sözlükte yazılar  yazdınız
    Google'ı  doldurdunuz
    Yahoo'da  gruplaştınız, gazete haberlerinin altına yorumlar  yazdınız.
    Almanya'da  yılın müzisyeni seçildiğimin haberinin altına bile  döşendiniz
    hakaretlerinizle.  ..
     
    Her yerde  sizler varsınız.
    Ve sizler ne  yaptınız hayatta,
    bilmiyorum,  sormuyorum, düşünmüyorum, nefret  etmiyorum,
    saygısızlık  yapmıyorum.
    Ama siz bana  yaptınız...
    Siz  yarattınız bana en ağır haksızlıkları yapan bir kültür  bakanını,
    Siz  yarattınız, siz cesaretlendirdiniz marjinal köşe  yazarlarını,
    Siz pislik  attınız, çamur attınız,
    Hepsini siz  yaptınız...
     
    İçinizde  mesleki kıskananlar da  oldu,
    Aranızda  piyano çalanlar da oldu,
    Çalmayanlar  da...
     
    Faşoları...
    Dincileri...
    Marjinalleri.  ..
    2.cumhuriyetçileri...
    Avanak  liberalleri. ..
    Ben hiç  birinize tek bir kelime kötü bir şey  söylememişken...
    Hepsini siz  yaptınız....
    Artık  kazanın...
     
    Siz  kazanınız..
    Kazanınız ve  bitsin..
    Yeter  ...
     
    İnsan  çocukluğuna dönmek istiyor yaylım ateşi  sırasında.
     
    Benim gerçek  dostlarım bu yazıyı niye yazdığımı kimlere  yazdığımı
    anlamıştır.

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.