(Bu yazı SOKAK HAYVANLARI-TURKISH STRAYS adlı web sayfasından alınmıştır)
Istifçilik hayvanlara yönelik şiddetin en tehlikeli halidir. Tehlikelidir çünkü hayvan severlik kisvesi altına gizlenmiştir. İstifçilerin çoğu saplantı derecesinde ölüm korkusu yaşayan hasta insanlardır. Onlar için hayvanın hangi koşullarda yaşadığı değil, sadece ölmemesi önemlidir. Adeta bir madde bağımlısı gibi hayvan toplamaktan vazgeçemezler.
Hayvan haklarının yasalarla korunduğu birçok ülkede istifçilik suçtur ve hapisten hayvan sahibi olmaktan men edilmeye kadar değişen cezalara tabidir.
Ne yazık ki Türkiye’de de istifleme davranışı çok yaygındır. Sokak hayvanlarına yönelik yaygın şiddet istiflemenin mazereti olarak kullanılıyor olsa da, zaman zaman katliamdan da beter bir işkenceye dönüşen bu davranışın artık tartışılması gerekir.
İstifçilik Üzerine …
İhtiyaçları olan temel bakım imkânlarını sağlamaksızın aşırı sayıda hayvan edinmek anlamına gelen hayvan istifçiliği, ne yazık ki oldukça yaygın bir olgudur. Hayvan istifçileri için, çevrelerinde çok sayıda hayvan bulunması isteği, bu hayvanların düzgün bir biçimde beslenme ve uygun bir ortamda yaşama ihtiyacından önce gelir. Her ne kadar hayvanlarını çok sevdiklerini ileri sürseler de bu insanlar, hayvanların geçirdiği ciddi hastalıkları, yetersiz beslenmelerini ve çektikleri acıyı çoğunlukla görmezden gelir. Tufts Üniversitesi merkezli Hayvan İstifçiliği Araştırma Konsorsiyumu (HARC), istifçiliğin daha yaygın olarak görüldüğü ABD’de her yıl yaklaşık 250.000 hayvanın bu olgudan etkilendiğini tahmin etmektedir. Çoğu ülkede hala yanlış anlaşılan bir olgu olan hayvan istifçiliği nasıl tanımlanabilir ve buna son vermek için neler yapılabilir?
Hayvan istifçileri arasında, yorgun ve bunalmış olup durumunu kabul etmek istemeyen hayvan bakıcılarından hayvanları bilinçli olarak toplayan ve sıkıntılarına pek de aldırış etmeyen kişilere kadar çok çeşitli insanlar bulunmaktadır. Hayvanları koruma kuruluşları açısından belki de en zararlı olan vakalar, kendilerini hayvan ”kurtarıcıları” ya da ”ötenazi karşıtı barınaklar” olarak sunan istifçilerdir. Bu insanlar işe iyi niyetle başlamış olsa da kendilerini kaçınılmaz bir biçimde hayvan edinmek ve barındırmak zorunda hissettiklerinden, bu hayvanların çok kısa bir süre içinde acı çekmeye başlayacağı kesindir. Dolayısıyla, meşru ötenazi karşıtı hayvan barınaklarının saygınlığı da sıklıkla zarar görebilmektedir.
Barınak gibi faaliyet gösteren istifçilerin tespit edilmesi, geleneksel hayvan istifçilerine kıyasla genellikle daha zordur. Hayvanlarla birlikte yaşamadıkları için, komşuların veya sosyal hizmet görevlilerinin durumu hayvanları koruma kuruluşlarına bildirme ihtimali daha düşüktür. Bu istifçiler genellikle kendilerine destek sağlayan ve hatta yeni hayvanlar getirebilen bir ağa sahiptir. Resmi bir STK olarak kayıtlı bile olabilirler. Kamu ve medya, önceliğin hayvanların ihtiyaçlarına verildiği meşru barınaklarla istifçiler tarafından hayvan toplamak için kullanılan ‘barınakları” ayırt edebilmekte sıklıkla güçlük çekmektedir. İstifçiliğin ilk aşamalarında hayvanların çektiği sıkıntılara ilişkin hafif kilo kaybı, tüy dökülmesi ve parazitlerin yayılması gibi az sayıda görsel işaret olabilir, ancak HARC istifçilikten şüphe edilmesini gerektiren birkaç tipik durum tespit etmiştir:
- Hayvanlara bir yuva veya uygun bir yer bulma çabasının olmaması veya bu yönde çok az bir çaba gösterilmesi.
- Azalan bakım olanaklarına karşın sürekli olarak hayvan edinilmesi. Hayvanların hiçbir zaman geri çevrilmemesi.
- Bakım konusunda uygun personel, kaynak veya bilgi birikimi olmamasına rağmen özel ihtiyaçları olan hayvanlara (felçli, kedi lösemisi olan, aşırı derecede saldırgan) yaşam boyu mükemmel bakım sağlama iddiaları.
- Ölümcül derecede hasta hayvanların kabul edilmesi ve ötenazinin reddedilmesi.
- Barınakta kaç hayvanın kaldığının bilinmemesi.
- Ziyaretçilerin hayvanların kaldığı yerleri görmesine izin verilmesi konusunda isteksizlik.
- Hayvanları barınak tesisleri dışında bir yerde kabul etme isteği.
İstifçiler genellikle, sağladıkları koşulların sağlıksız olduğunu kabul etmekten kaçınır ve haksızlığa uğradıklarını iddia ederler. Sundukları standartların düşük olduğunu kabul etseler bile, kendi hayvanlarının bakımı konusunda sadece kendilerine güvenilebileceğini ileri sürerler. Bu güvensizlik duygusu nedeniyle istifçiler yetkililerle, diğer hayvanları koruma gruplarıyla ve hatta yardımcı olmak ve hayvanlara yeni bir ev bulmak isteyen aile üyeleriyle sık sık çatışma yaşar.
Genellikle, tek çözüm, hukuk yoluna giderek duruma müdahale edilmesini sağlamaktır. Hayvanların korunmasıyla ilgili bir kanunun olmadığı ülkelerde ise bu son derece zordur. Bir kanun olsa bile, müdahalenin ilgili hayvanlar açısından başarılı olabilmesi için, çok sayıda kurumun çaba göstermesi ve işbirliği yapması gerekmektedir. Medya, hayvanlara yaşatılan eziyetin boyutlarını genellikle tam olarak kavrayamamakta ve söz konusu bireye yöneltilen tepkinin boyutunu sorgulamaktadır. Dolayısıyla, gruplar, müdahalenin nedenleri konusunda net olmalı; istifçinin kendisine haksızlık yapıldığı yönündeki iddialarını çürütebilmek için, söz konusu istismar ve ihmal durumunu açıkça kanıtlayabilmelidir.
Aynı şekilde, istifçilerin aynı zararı tekrar vermesini önlemek için resmi kurumlarla sivil toplum kuruluşları arasında da büyük bir işbirliği gerekmektedir. Hayvanların istifçinin elinden alınması sorunu çözmemektedir; çünkü araştırmalara göre istifçiler eylemlerini tekrar etme eğilimindedir. HARC araştırmaları, ABD’de istifçilik yaptığı için suçlu bulunan kişilerin yaklaşık %60′ının aynı suçu tekrar işlediğini göstermektedir. Etkin bir uygulama için kilit konumdaki kuruluşların (örneğin hayvanları koruma kuruluşları, polis, veterinerler, sosyal hizmetler ve sağlık çalışanları) sürekli olarak izlemede bulunması gerektiği açıktır. HARC, ABD’de kurumlar arasında gerekli işbirliğinin veya izlemenin olmadığı yerlerde suç tekrar oranlarının %100′ü bulduğunu tahmin etmektedir.
En önemlisi, hayvanları koruma grupları, bir müdahale yapıldıktan sonra ciddi şekilde hasta ve asosyal olan çok sayıda hayvana nasıl bakım sağlayacakları konusunda net bir plana sahip olmalıdır. Çoğu ülkede yasalar, hayvanlara dava süresince müdahaleyi gerçekleştiren grupların bakmasını gerektirmektedir; öte yandan istifçiler, hayvanları ellerinde tutabilmek için uzun süre mücadele edebilmektedir. Dava sonuçlandıktan sonra bu hayvanların yeni bir yere yerleştirilmesi için büyük çabalar gerekmektedir. Çoğu hayvan ciddi şekilde hasta veya insanlarla iletişim kurmadığı için saldırgan olmakta, bazılarında ise yaşadıkları koşullar veya diğer hayvanların saldırıları nedeniyle davranış bozuklukları ve beslenme sorunları görülmektedir. Kurtarıcı konumundaki kişiler, pek çok hayvanın bir ailenin yanına verilmek için fazla yaşlı, zayıf veya hasta olacağı gerçeğini de dikkate almak zorundadır. Bu hayvanların acılarına son vermenin tek yolu ne yazık ki insancıl ötenazidir; ancak, Slovenya ile ilgili yazının da gösterdiği gibi, bu durum, kuruluşların hayvanların büyük çoğunluğu için yeni yuvalar bulma çabalarının önünde bir engel olmamalıdır.
Hiç yorum yok...