Tolstoy’un “Hareket etmezsen zincirlerini fark edemezsin” sözü bugünlerde bize ne kadar uygun. Toplumumuz farkında değil ve kendi halinde. Farkında olanların çırpınışları ise bizi ağlamaklı yapıyor.
Benzin fiyatlarında 2012’de ÖTV’den dolayı önemli artışlar oldu. Ama insanlarımız sebil gibi benzin tüketmeye devam ediyor. Üç gün arabasını kullanmayarak caddeleri sessizliğe büründürerek protesto etmeyi düşünmüyor. Bütçe açık veriyor; bunun için halkı yakından ilgilendiren dolaylı vergilerin artacağı malum ve artıyor; ama kimsede tık yok.
Her gün ölümler oluyor. Sanki kendi ülkemizde bir şey yokmuş gibi eğlenceye devam ediyoruz. Halbuki TV reytinglerini keskin biçimde düşürerek televizyon dizi ve eğlence programlarını protesto etsek, bu demokratik tepki nelere kadir olur, biliyor musunuz?
Ülkenin bölünmesi projesinden nemalananların söylediklerini dinlediğimizde uykumuzun kaçması gerekirken mışıl mışıl uyuyoruz. Valilerin tabelaları sökülecekmiş, yani devlet hiçe sayılacakmış, kimin umurunda.
Ulusçuluk çökmüştür, diyenler Osmanlı’nın 1800’lerden itibaren nasıl ulus devletlerin karşısında yenilgiye uğradığını, nasıl iflas ettiğini bize unutturmak istiyorlar. Herhalde Osmanlı’nın mali iflasının sebebi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar değildi. Bu durum karşısında halkım padişahlık ve kul rejimine dönmek ister gibi suskun. Hani gelecek 100 yılda küresel devlet olacak ve bu nedenle ulus devletler dönemi bitecek, dense gelecek analizi deriz ve tartışırız. Oysa ümmetleşme ve Osmanlılık sevdası hedef olarak konulmuş durumda. Bu da bizi kaygılandırıyor.
Tüm dünyada din sekülerleşirken bizde din her yere girmeye başladı. Batı’nın din üzerinden bizi ve bizim gibi ülkeleri hırpaladığını görmüyoruz. Bunun sonunun ekonomide çöküş, bilimden uzaklaşma, Osmanlı’nın son iki yüz yılına geri dönüş gibi olacağını umursayan yok.
Halk kendisine zincirler takıldıkça hiçbir hareket göstermeyince, bizi yönetenler “Muazzam bir kalabalık bizi seyrediyor” deyip büyüklüğe kapıldıkça kapılıyor.
Gerçi Kafka çok güzel söylemiş: “Polise önceden bildirilen ve polisin yapılmasına izin verdiği bir protesto, gülünç ve üzücü aynı zamanda. Bu, gerçek bir başkaldırıdan daha kötü bir şey, çünkü öyleymiş süsünü uyandıran bir başkaldırı.” Bu nedenle gerçek başkaldırıyı halkımız herhalde sandıkta yapacaktır diye umutlanalım mı, bilemiyorum.
“Maddenin niteliğini belirleyen atomlardaki elektronların sayısıdır; bir toplumun düzeyi, tek tek bireylerin bilinç düzeyidir” diyor Kafka. Acaba halkımız bu nedenle mi suskun ve tepkisiz. Artık halkımıza uyarı yapmaktan yorulduk. Biraz da bizi yönetenlere uyarı yapsak faydası olur mu acaba?
Büyüklüğe kapılmayın
Bir Alman atasözü vardır: “İnsan çöküşüne yakın, büyüklüğe kapılır.” Bizi yönetenler o kadar büyüklüğe kapıldılar ki artık her şeyi söyler, her şeyi yapar, her dediklerinin olması gerektiğini ister oldular. Ey bizi yönetenler, bu atasözünü aklınızdan çıkarmayın…
Alçakgönüllü olun
Nereye gitsem, nerede dursam/Karşımda kendi resmim, nereye baksam/Kâh masalarda, kâh koridorlarda/Sarkıyor boyunlarından, asılı duvarlarda/ diyen Eintein’ın sesine kulak verin.
Adaletli olun
Ülkemizde adalet kantarı yanlış tartmaya devam ediyor. Selahattin Yarar’ın dediğine kulak verin: “Ayarıyla oynadığın kantar gün gelir seni de yanlış tartar”
Dürüst olun
Eisenhower şöyle demiş: “Liderliğin en önemli niteliği hiç kuşkusuz dürüstlüktür. Dürüstlük olmaksızın ister bir mahalle çetesinde olun, ister futbol sahasında, orduda ya da bir işyerinde hiç fark etmez, hiçbir gerçek başarı mümkün değildir”
Son söz: Umutlanmak için…
Korkma! Türkiye’nin iç dinamikleri yeniden ülkemize huzuru ve dengeyi getirir.
Bu köprülerin altından daha çok sular akar…
Mustafa Pamukoğlu
Cumhuriyet
Hiç yorum yok...