Sevgili Dostlar,
Bugün size iki gönül adamından bahsetmek istiyorum. Çoğunuzun bildiğini düşündüğüm kişiler bunlar. Bozkırın tezenesi, gönüllerin büyük sesi, usta Neşet Ertaş'ın bir türküsü vardır ya …..
İki büyük nimetim var,/ Biri anam,/ Biri yarım,
Der hani içimizi titreten bu ses. Bazı dostlarda böyledir işte, adı geçince içimiz burkulur, yüreğimiz titrer. Bahsedeceğim dostlar bu gruptandır. Türküyü söyleyen Neşet Ertaş'ta övünmek gibi olmasın Kırşehirlidir hani. Biraz ateşli, biraz duygusal, biraz usta ve Ahi köklüdür.
Kırşehirliler biz çabuk güleriz çiçekler gibi açar, çağlayan gibi coşar, bir kıvılcımla gönlümüzü yakarız. Sevgimizi yüreklere gömer göz yaşımızı içimize akıtırız. Bu bizim yörenin otoriteye isyanını, sevgiye eğikliğimizi gösterir. Orta Asya'dan kopup gelen Türkmen soyuyuz biz, seversek ölümüne severiz. Ölürsek te sevgiden ölürüz. Dostlarımızı sonuna dek içimizde saklar hiç ama hiç unutmayız. Hele size bahsedeceğim bu iki dost gibisini unutmak bir yana unutturmamak içinde gücümüz neyse ortaya koymaya çalışırız.
Bu bahsedeceğim gönül tahtımızda oturan iki dosttan birisi Turgut ÖZAKMAN, diğeri ise Yener ULUSOY.
Ortak yanları ikisi de hukukçu, ikisi de zengin kültürlü ve sevgi dolu olmalarıdır. Yener ULUSOY yok artık sayın ÖZAKMAN'a ise Allah uzun ömürler versin. 10 Ağustos 05 Çarşamba günü akşam gazetesinin birinci sayfası Turgut ÖZAKMAN'la doluydu.Son zamanlarda hemen her gün medya onun haberleriyle çalkalanıyor.Allah bana nasip etti her ikisinde de çok yakın oldum ve çok güzel günlerim beraber geçti.Hoş görülerine sığınarak bazı anekdotları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın ÖZAKMAN TRT de hem hocam oldu,hem arkadaşım hem de amirim oldu.Ama öyle bir amir ki; her şeyimizi paylaşabileceğimiz, her şeyimizi söyleyebileceğimiz, her konuda rehberliğini isteyebileceğimiz bir amir…Kendisine patron derdik, yıllarca mesai bitimi hemen her akşamımız beraber geçti.Vakit geçirmek için 2500 de biten piştiler mi, yoksa 50 de biten tavlalar mı arasınız. O sıralar ilk yakın çevremiz patron dahil 5 kişiydik. Yanında çalıştığımız için işleri yeteneğimize göre 5 e bölerdik. Patronun bize yaklaşımı ise babaca, hökelekce, ustaca idi.O da her şeyini bizimle paylaşırdı. O büyük dünyasında ki dostlarıyla sanatçı arkadaşlarıyla bizleri de tanıştırırdı. O günler anlatılmaya kalksa sayfalar sayfalar sayfalar tutar.
Patron zaman zaman bize bir konuyu sorar dı. Bende kendisine patron bize sorma sen bizi nasıl olsa ütüyorsun derdim ve gülüşürdük.1970 yılında biribirine benzeyen bir akşam tam kadromuzla tavukçuya gittik.Bizler için olağan bir akşamdı. Kısa bir süre sonra patron kalkın çocuklar ladese gideceğiz dedi. Lades te tavukçunun karşısında daha büyük bir lokantaydı. Üst kata çıktık. Bir de baktık ki birçok dostumuz orada. İzmir den Nihat hoca dediğimiz Sn.Nihat UYTUN, İstanbul dan sevgili ağabeyimiz Sn.Doğan SOYLU, ağabeyimiz Sn.Ferudun Fazıl TÜLBENTÇİ ,ağabeyimiz Sn.Nida TÜFEKÇİ, Sn Baki Süha EDİPOĞLU, Ankara dan Sn Şerifimiz Oğuz Yılmaz HİÇYILMAZ ile sonradan genel müdür olan Sn.Cengiz TAŞER oturuyorlardı. Biz de patrondan başka, ben, İlhan BAŞ, Sn.Abdullah YAZICI ve Sn.Ümit ELVERİCİ ile Cengiz GÜLEZ gruba dahil olduk.( yukarıda saydıklarımızın pek çoğu bugün yok artık. Bugün Türkiyede yayıncılık geleneğini, göreneğini ve temelini atan bu ağabeylerime "nur içinde yatın, Allahtan rahmet diliyorum")
Hoş geldiniz ve hatır sormadan başka patron, bizleri göstererek herkese çok kısa ama öz şeyler söyledi. En son Sn.Cengiz TAŞER'e dönerek "sevgili Cengiz, sen günün birinde genel müdür olacaksın, benim bu görevi küçük yüreği büyük arkadaşlarım hiç seni tedirgin etmeyecek. Ancak sen de bu masa etrafında gördüğün her dostun bir arada kalmasını sağlayacaksın" dedi ve allahaısmarladık diyerek büyük bir hızla ayrıldı gitti. Hepimiz şaşırmıştık? Önceleri ben gidicem dediğine espiri gözüyle bakıyorduk. Kırıldığı şeyler vardı, biliyorduk. Ancak, ailesi gibi büyüttüğü, okuttuğu, sevdiği kurumu bırakamaz zannediyorduk.
Hakikaten dediği gibi yıllar sonra Sn.Cengiz TAŞER Genel Müdür oldu ve bizlerde kimseden bir şey talep etmeden ,kimseyi rahatsız etmeden süremizi doldurup köşemize çekildik. Kala kala belleğimizde koca patronla yaşadığımız onca olaydan bir tanesini sizlerede aktardım.
Sizlere aktaracağım ikinci dostta Sn.Yener ULUSOY. Tüm Antalya tanır ve sever. Öyle bir gönül adamıydı ki dostlarına, arkadaşlarına güvenir, her birisini yürekten severdi. Yıllarca Belediye Başkanlığı yaptı bir kuruş maaş alıp cebine koyduğunu görmedim. Alsa bile bir garibin işi için sarfettiğine inanıyorum. Tanrı ondan rahmetini esirgemez inşallah.
Sık sık Ankara' ya, İstanbul' a gider gelirdik kendisiyle.( O tarihlerde ben Antalya'da görevliydim) Şimdi Bakanımız olan o tarihte başka bir şehrin Belediye başkanı ile kendisini Köşkten çağırtmışlar. Beraber geldik ve bana hiç söylemedi Özel işim var diye gitti.Diğer Sn.Belediye Başkanı ile buluşup Köşke çıkmışlar. Sn.Cumhurbaşkanı başkanlık görevlerini bırakıp seçimlere Milletvekili adayı olarak katılmalarını istemiş.
Rahmetli sabaha kadar anlattı ve gönlünün hiç istemediğini ama Sn.Cumhurbaşkanını da kıramayacağını söyledi.
İşte hayatının seyrini değiştirecek bir konuyu bile benimle paylaşan bu güzel dost umuda hiç unutmam. Öylesine dosttu ki Allah ondan dünyada hiçbir mutluluğu esirgemedi.İnşallah öbür dünyada da esirgemez.
Evet sevgili dostlar sizlere iki adam gibi adamı, elleri öpülesi Turgut ÖZAKMAN'ı , nur içinde yatası Yener ULUSOY'u anlatmaya çalıştım. Nevar ki ne benim anlatma ifadem, nede onların anlatılmaları bu sayfalara sığar. Allah Turgut ağabeye sağlıklı uzun ömürler versin ki Ulusumuz onun gibi bir kalemden mahrum kalmasın.Yener'inde mekanı cennet olsun diyerek saygı ve sevgilerimle bu aylıkta bu kadar diyorum.
Hiç yorum yok...