Bir şarkını sözlerinde “Ölümden Başkası Yalan” deniliyor.
Gerçekten de bu yalan dünyanın en sarsıcı gerçeği ölümdür!
Her şey gelip geçer, her canlı ölüm gerçeğini mutlaka tadar!
Ölüm gerçeği karşısında insanlar yaslıdır, sessizdir.
Çünkü, geri döndürülmesi imkansız ve çok güçlü bir gerçek vardır karşılarında.
Bakın, bütün cenaze törenlerinde hüzün ve sessizlik hakimdir!
Mevtayı defnetmeye, onun için son görevini yapmaya gelmiş herkes, sus pustur.
Bir çoğunun içinde keşkeler vardır, geriye dönük; lakin, artık her şey için çok geçtir.
Ne kadar istenirse istensin, ne bir şeyleri düzeltmek, ne de geriye getirmek mümkündür o saatten sonra.
Çoğu kez pişmanlık duyulur, zamanında doğru ve dürüstçe yapılmayan şeyler, teslim edilmeyen haklar için.
Ama dedik ya, artık çok geçtir her şey için.
O törenden ayrıldıktan hemen sonra yine hayatın girdabı ve günlük telaşı içinde devinilir, yine aynı hatalar işlenir bu kez başkalarına karşı.
Ve bir sonraki törende, yine aynı pişmanlıklar, keşkeler vardır!
Oysa esas olan, hırsa ve kibir’e kapılmadan yaşayabilmek; yaşam akıp giderken hak yememek, doğrudan yana olmak ve gerçekleri bütün çıplaklığıyla ortaya koymak, vicdanen rahat olmaktır.
Bundan ötesi boştur, yalandır!
Sonradan keşke deyip, pişmanlık duymamak için, bugün Çayyolu sosyal ve siyasal camiasında yaşananların da, bu gerçeğin ışığında değerlendirilmesine şiddetle ihtiyaç vardır.
Çünkü, hemen her gün bir yalan duyulmakta, at iziyle, it izinin karıştırıldığına tanık olunmaktadır.
Bunun karşısında, daha fazla sessiz kalınması imkansız hale gelmiştir.
Bıçak kemiğe dayanmıştır!.
Uzun süre, sorumluluk bilinciyle susulmuşsa da, artık gerçekleri Çayyolu halkıyla paylaşmak gerekmektedir.
Şimdi, eli vicdana koyup, konuşma zamanıdır!
Bu bildirimizde, Çayyolu halkının gerçekleri öğrenme hakkı adına, tüm doğrular bütün çıplaklığıyla ortaya konulacaktır.
Gün, herkesin eteğindeki taşları dökme günüdür!
Zaman, kuytularda, kapı arkalarında atılan iftiraları gün yüzüne çıkartma, bunları yapanları ifşa etme zamanıdır.
Bugün Çayyolu bölgesindeki sosyal ve siyasal tablo aynen şöyledir:
Bir tarafta, bölge çoğunluğunun verdiği oylarla seçilmiş, ama sonrasında seçildiği partiyle bağları iyice kopmuş bir belediye yönetimi ile onun ek binasında tahsis edilen odalarda konuşlanmış olup, müttefiki konumunda bulunan ve adını bölgeden alan bir platform ve ona üye bazı derneklerle, her fırsatta belediye yönetimine şakşakçılık yapan bazı “yayın organları”, karşı taraftaysa; aylık bir dergi etrafında toplanmış belediyenin yanlış icraatlarını eleştiren ve bu nedenle de türlü baskıya muhatap olan, bunlara muhalif bir grup bulunmaktadır.
Belediyenin kimi yöneticileri, bu gruba çok ciddi baskılar uygulamış ve kendilerine muhalefet etmelerinin nedeninin, seçildikleri partiye “karşı” olmalarından kaynaklandığı söylentilerini yaymışsa da, sonunda kendileri, seçildikleri partiden istifa etmiş ve o parti, belediyeye muhalefet eden bu grubun en tanınmış ismini doğru ve ödünsüz mücadelesi nedeniyle plaketle ödüllendirmiştir.
Bu kişi, Çayyolu Platformunun kurucusu ve ilk başkanı olup, halen bölgede aylık yayımlanan Çayyolu Haber Bülteni’nin editörü Engin Uç’tan başkası değildir.
Ne var ki, bu durum, bölge halkı tarafından bilinmemekte ve belediyenin kimi yöneticileri ve yukarıda belirtilen müttefiklerince yapılan dezenformasyon faaliyetleri sonucunda halkın gerçekleri öğrenmesi de engellenmektedir.
İşte bu noktada, biraz geriye gidilip, Çayyolu Platformunun ve onunla birlikte bölgenin sosyal ve siyasal geçmişinin irdelenmesinde yarar görülmektedir.
Değerli Çayyolu sakinleri,
Çayyolu Platformu, ÇABA Derneği Başkanı Engin Uç’un çabalarıyla kurulmuş ve temel amacı olan Çayyolu’nun ilçe olması doğrultusunda çok ciddi uğraşlar vermiş ve çok da önemli mesafeler almıştır.
Daha sonra Engin Uç, bir üyenin vefatı üzerine, yedek olarak seçildiği Yenimahalle Belediyesi meclisi üyeliğine gitmek durumunda kalınca, platform başkanlığı görevini bu günkü platform başkanına bırakarak belediyedeki görevine başlamış, görevi sona erdikten sonra ÇABA Derneği Başkanlığını yürütmüşse de, platformda yeniden başkan olmak veya herhangi bir görev almak için hiçbir girişimi olmamıştır.
Daha sonra, zaman içinde, yeni seçilen belediye yönetiminin yanlış icraatlarına karşı iyi niyetle uyarılarda bulunup tavır koyarken, kurucu başkanı olduğu platform, belediye yönetimiyle kol kola girmiş, bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olarak, tarafsız davranmak yerine, Belediye Başkanı istemediği için, Çayyolu’nun ilçe olması amacını bir tarafa bırakmış, belediyenin tahsis ettiği odalarda oturup, belediyenin icazetiyle ramazan eğlenceleri, paneller, konserler düzenlemiş, belediyenin yaptığı her icraata alkış tutma yolunu seçmiştir.
Bölgede, yoğunlukların artırması, parklar ve yeşil alanların talan edilmesi, her köşeye bir büfe kondurularak çirkin bir görüntü yaratılması, imara aykırı şekilde konutların işyerine çevrilmesinin vaka-i adiyeden olması, kaldırımların araçlar tarafından işgal edilmesi, trafik tıkanıklarının had safhaya varması, çevre gürültüsünün artması v.s. gibi olumsuzluklar yaşanırken platform yönetimi tek laf etmemiştir.
Belediye yönetiminde büyük bir çatlama meydana gelip, 18 belediye meclis üyesi seçildikleri ve bölge halkının çoğunlukla oy verdiği CHP’den istifa etmişse de platform ile belediye ilişkisi aynı çizgide devam ederek, büyük bir istikrar (!) göstermiştir.
İşte bütün bu “gelişmeler ve duruşlar” bugün Çayyolu’nda yaşananların varlık nedenidir.
Bugün, platform ve mevcut belediye yönetimi bir elmanın iki yarısı gibidir.
Belediye yönetimi, seçildikleri CHP’den istifa eden meclis üyeleri sayesinde ciddi boyutta güven kaybederken, güya partisinde ayrılmamış olan belediye başkanı, CHP li meclis üyeleri dururken, istifa edenlerle kol kola çalışmayı yeğleyip, partisinin üyelerini adeta dışlayarak, kendisini ve partisini yıpratırken,
Belediye yönetimiyle “içtiği su ayrı gitmeyen platform yönetimi” de onlardan geri kalmamakta, Engin Uç zamanında platformun yakaladığı yüksek itibarı hızla tüketmekte, bölge halkını temsil etmeyi bırakın, bölgenin sorunlarının çözümü noktasında ciddi bir engel oluşturmaktadır.
Bundan yıllar önce Çayyolu Platformunun sağladığı ağırlık ve etkinliğin yerinde maalesef bugün yeller esmektedir.
Artık, bölgenin sorunlarına sahip çıkan, halkın sesini yükselten ve belediye hangi partinin elinde olursa olsun mesafesini koruyarak, sorunlara çözüm arayan bir sivil toplum örgütünden söz edilememektedir.
Bu haliyle platform, işlevsiz hale gelmiş olmanın ötesinde, bölgenin demokratik taleplerinin ve en önemlisi Çayyolu’nun ilçe olma hedefi önünde en büyük engeli bizzat kendisi oluşturmaktadır.
Kral görüldüğü üzere çıplaktır. Ama kimse bunu söyleme cesaretini göstermemektedir.
Artık bölgenin, platformun gerçek yüzünü görmesinin ve silkinip, toparlanmasının zamanı gelmiştir.
Bu gerçeği fark eden bir çok Çayyolu sakini, bugün yeniden, platformun ilk başkanı Engin Uç ve arkadaşlarının bulunduğu ÇABA derneği’ne ve Engin Uç’un editörlüğünde yayımlanan Çayyolu Haber Bülteni’ne yönelmekte, sorunlara çözüm aramaktadır.
Çünkü ÇABA derneği, her ne kadar bölgenin ağaçlandırılması amacıyla kurulmuş görünse de yeşili, ormanı, parkı, ağacı, çiçeği koruyup geliştirmeye çalışırken, doğal olarak, bölgenin dokusunun korunması, yoğunlukların artırılmasının önüne geçilmesi, orman alanların genişletilmesi, dolayısıyla bunun tersine yol açan imar değişikliklerin izlenmesi ve dokuyu bozan değişikliklerin engellenmesi yolunda da mücadele etmekte, ister istemez bölgenin en temel sorunlarına sahip çıkmak durumunda kalmakta ve bunu da yürekli bir biçimde yapmakta,
Çayyolu Haber Bülteni de bölgenin sorunlarını, en doğru biçimde halka duyurup, yanlış icraatları cesaretle eleştirmektedir.
Hal böyle olunca, belediyenin yanlış icraatlarından rahatsızlık duyan ve platformdan umduğunu bulamayan bölge halkının teveccühü ve güveni de ÇABA derneği ile Çayyolu Haber Bülteni etrafında kendiliğinden oluşan çizgiye kaymaktadır.
Bu durumundan kaygı duyan ve rahatsız olan belediye yönetimi, Çayyolu Haber Bülteninin halka ulaşmasını önlemek için çeşitli yöntemler uygulamakta, bültene reklam veren esnafı cezalarla yıldırmaya çalışmakta, finans kaynaklarını yok ederek bültenin çıkmasını önlemek istemekte, lakin bülten her şeye rağmen çıkmaya ve halka ulaşmaya devam etmektedir.
Platform da bu süreçte, sivil toplum örgütü olmasına rağmen çıkarttığı ticari amaçlı dergisine reklam toplamak için, kimi elemanları vasıtasıyla, Çayyolu Haber Bültenini karalamaya yönelik tutumlar sergileyerek, belediyeyle olan işbirliğini bu alanda da sürdürmektedir.
Engin Uç hakkında, kimler tarafından üretildiği bilinen akla hayale gelmeyecek iftira ve yalanlar da bu sürecin bir parçası olmuştur.
Bu iftira ve yalanları ortaya atanlar, vicdansız müfterilerdir.
Çünkü, yapılan adı üzerinde iftira atmaktır ve dolayısıyla kanıtlanması imkansızdır.
Çayyolu’ndaki tablo aynen budur!
Ne yazık ki, kimi semt sakini, belediye ve yandaş medyası ile platform çevresinin yanlış bilgilendirmesi sonucunda, Çayyolu Haber Bülteninde belediyeye çeşitli konularda eleştiri yöneltilmesine, platform ve yandaş medyanın eleştirilmesini yanlış değerlendirmekte, Çayyolunda gereksiz bir kavganın olduğu zehabına kapılmaktadır.
Daha da önemlisi, buradan hareketle, önümüzdeki seçimlerde Yenimahalle Belediyesinin de kaybedileceği, AKP’ ye geçeceği endişesine kapılmakta, belediye yönetimini CHP’li sanıp, Çayyolu Haber Bültenine gönül koymaktadır.
Oysa, yukarıda belirtilen gerçekler ışığında bakıldığında bugün Yenimahalle Belediyesinin CHP’nin elinde olduğunu söylemek ne yazık ki, çok da doğru değildir.
Zira, belediye başkanı halen CHP de görünse de birisi, kendisi kadar, hatta kendisinden daha etkili olan iki başkan yardımcısı CHP den istifa etmiş olup, bağımsız konumdadır.
Ve başkan buna rağmen bu yardımcılarıyla omuz omuza çalışmaya devam etmektedir.
Bunun demokratik bir tutum olduğunu ileri sürülmesinin, saflıkla eş anlamlı olduğu açıktır.
Çünkü, belediye başkanı bunu yaparken kendi partisine mensup belediye meclisi üyelerini disipline sevk etmekte beis görmemekte, kendi partisinin ilçe örgütüyle arasına aşılmaz mesafeler koymaktan çekinmemektedir.
Gerçekler buyken, “kol kırılır, yen içinde kalır” diyerek, belediye yönetiminin yanlışlarını halka anlatmamak, o yanlışlara ortak olmak anlamına gelmeyecek midir?
Belediye yöneticilerinin, seçime girip halka bir şeyler vaat etmiş kişiler ve önderler olarak, ülkenin gidişatından rahatsızlık duyarak, sorumluluk bilinciyle oy verdikleri partiye ve onun belediyesine yönelik eleştirilerden endişe duyan halktan daha fazla sorumluluk duyup, icraatlarını ona göre yapmaları gerekli değil midir?
Ülke elden gidecek diye halk sorumluluk duyarken, halkın seçtiklerinin o sorumluluğun yüzde birini duymamasını anlamak ve kabul etmek mümkün müdür?
Onlar, kendilerini hiç tanımayan, sadece gönül verdiği partiye oy veren halkın teveccühüyle seçildikleri halde, hangi sorumluluk duygusuyla o partiden istifa edip, “biz evin güzel kızıyız bundan sonra taliplerimize bakarız” diyerek bütün partilere göz kırpabilmişlerdir?
Partilerinden istifa ettikleri halde, o parti sayesinde geldikleri belediyedeki görevlerinden neden istifa etmemişlerdir?
Onlar etmemişse, başkan neden görevden alıp yerlerine CHP’li üyeleri atamamıştır?
Yoğunlukların artırılmasına, Büyükşehir Belediye meclisi’nde AKP’ li üyelerle birlikte evet oyu veren Yenimahalle Belediye meclisinin CHP’li üyeleri ne kadar sorumlu davranmıştır.
Yeşil alanlara tatlıcı dükkanları yaptıran belediye yönetimi, buraların halkın ortak malı olduğu sorumluluğunu neden duymamıştır?
Halkın kendilerine, her köşeye büfe dikip yandaşlara rant dağıtılsın diye oy vermediğini neden hiç hesaba katmamıştır?
Kentsel dönüşüm ihalesini AKP’nin mücahitlikten müteahhitliğe yükselen bir yandaşına verirken hangi sorumlulukla hareket etmiştir?
Bütün bunların karşısında susmak, bilmezden, görmezden gelmek sorumluluk mudur, yoksa sorumsuzluk mudur?
Buna iyi karar vermek gerekir.
Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytan değil midir?
Bunlar bizden, yaparlarsa yapsınlar denildiğinde, aynı şeyleri yapan AKP’ li belediyeleri eleştirme hakkı nasıl bulunabilir?
Tozlar halının altına süpürülerek nereye varılabilir?
Sosyal demokrat olmak, yanlışa ve yanlış yapana, kim olursa olsun karşı çıkmak, her ne şart altında olunursa olunsun doğrunun, sadece doğrunun yanında olmak değil midir?
Unutulmamalıdır ki, önce kendi yanlışlarıyla mücadele edip düzeltmeyenlerin, başkalarının yanlışlarını düzeltmesi imkansızdır.
Zira bu, her şeyden önce bir “karakter”, bir “duruş” meselesidir!
Mustafa Kemal, “bağımsızlık benim karakterimdir” demiştir.
Eğer, Mustafa Kemal’in karakteri bağımsızlık olmasaydı, bağımsızlık için kavga vermesi de söz konusu olmazdı!
Kaldı ki, bu günkü belediye yönetiminin yanlışlarına karşı çıkmak ile bir partinin yanında olup olmamak tamamen birbirinden farklı olgulardır.
Bugün, Çayyolu halkının duyarlılıkla sahip çıkmaya çalıştığı partinin Gençlik Kollarının, daha geçenlerde ÇABA Derneği Başkanı ve Çayyolu Haber Bülteni Editörü Engin Uç’u, yanlışlara karşı verdiği mücadeleler nedeniyle plaketle ödüllendirmesi, buna en güzel yanıttır.
Artık, vicdanlar rahattır!
Çayyolu Gönüllüleri
Hiç yorum yok...