Avusturya Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü öğretim üyesi ve Böbrek Karsinomu Program Direktörü Prof. Dr. Manuela Schmidinger, kanser türleri arasında daha ender görülen böbrek kanserinin görülme sıklığının yüz binde 8,5 olduğunu söyledi.
Özellikle ''in vitro tirozin kinaz ve mTOR inhibütörleri'' çalışmaları gibi metastatik üroteryal ve böbrek hücresi karsinomları konusunda uzmanlaşan Prof. Dr. Schmidinger, böbrek kanserinin nedeni henüz tam olarak bilinmese de uzmanların böbrek kanseri gelişmesi açısından bazı risk faktörleri belirlediklerini, bunların başında da sigara, obezite, son evre böbrek hastalıkları, fazla kahve tüketimi ve beslenme biçiminin geldiğini bildirdi.
Prof. Dr. Schmidinger, hastalığının tanısının ne şekilde konulabildiğine ilişkin soruya, ''Şöyle bir sorun var. Semptomları ancak böbrekteki tümör büyüdükten sonra başlıyor. İlk belirtilerden biri hematüri, yani hastanın idrarından kan gelmesi. Erken evrede ise aslında tesadüfen tanı konulabiliyor. Mesela başka sebeplerden abdominal sonografi yapıldığında tesadüfen böbrek kanseri tanısı koyduğumuz oluyor'' diye konuştu.
Risk faktörleri neler, nasıl korunmalı?
Böbrek kanserine yakalanma riskini en aza indirmek için neler yapılması gerektiğine ilişkin soruya Prof. Dr. Schmidinger, ''Sağlıksız beslenme şekillerine dikkat edilmeli, özellikle fast food tarzı beslenmeden uzak durulmalı. Sigara içilmemeli, formumuzu, kilomuzu muhafaza etmeliyiz. 50 yaşından itibaren yılda bir abdominal sonografi, karın bölgesi ultrasonu çektirmeliyiz. Karın bölgesi ultrasonu böbrekteki küçük tümörleri tespit edebilir. Ve sadece ameliyatla tedavi edilebilir'' dedi.
Prof. Dr. Schmidinger, böbrek kanserinin görülme sıklığının gelişmiş batı ülkelerinde daha yüksek olduğuna dikkati çekerek, ''Asya ülkelerinde daha az. Beslenme alışkanlıklarıyla alakalı bir durum. Çünkü gelişmiş ülkelerde obezite daha yaygın. Örneğin en düşük oran Tayland'da, Filipinler'de. Batıya yaklaştıkça artıyor. Kanada'da, ABD'de, batı Avrupa ülkelerinde çok daha fazla görülüyor'' ifadelerini kullandı.
Böbrek bölgesinde kitle, ağrı, iştahsızlık, genel hastalık hali, kilo kaybı, tekrarlayıcı yüksek ateş, hipertansiyon, anemi gibi belirtiler görüldüğünde doktora danışılması gerektiğine dikkati çeken Prof. Dr. Schmidinger, ''Kanser yayılmışsa, örneğin akciğerlere yayıldıysa öksürük, nefes darlığı, kanlı balgam çıkarma olabilir. Kemik yayılımı olan hastalarda kemik ağrıları, beyin yayılımı olanlarda baş ağrısı, felçler, şuur kaybı gibi bulguların görülebilir'' dedi.
Prof. Dr. Schmidinger, bu şikayetlerin böbrek kanserinin belirtisi olabileceği gibi enfeksiyon gibi başka problemlerden de kaynaklanabileceğini, dolayısıyla böyle durumlarda mutlaka bir üroloji uzmanına görünülmesi gerektiğini söyledi.
''Yeni tedavilerde büyük gelişme kaydedildi''
Metastatik böbrek kanserinin tedavisinde son 6 yıl itibarıyla çok büyük gelişmeler yaşandığını dile getiren Prof. Dr. Schmidinger, hem standart hem de ''kişiselleştirilmiş'' yöntemlerin bulunduğunu, son dönem çalışmaları özellikle hangi hastalara hangi ilaçların daha uygun olduğu üzerine yoğunlaştırdıklarını dile getirdi.
Prof. Dr. Schmidinger, yakın gelecekte tedavilerin nasıl bir seyir izleyeceğine dair soruya ''Özellikle ilaç endüstrisinde çok büyük gelişmeler var. Bugün kullandığımız ilaçlar, yöntemler daha da geliştiriliyor. Moleküler düzeyde daha etkili olacak ilaçların üretileceği beklentisi içindeyiz'' yanıtını verdi.
Kanser tedavisindeki kemoterapi ve radyoterapi tedavisine yönelik bazı eleştirel yaklaşımların bulunduğunun hatırlatılması üzerine Prof. Dr. Schmidinger, ''Böbrek kanserinde kemoterapi zaten çok aktif bir yöntem değil. Klasik kemoterapide tümörün küçülme oranları yüzde 0-4 aralığında. Aynı durum ışın tedavisi için de geçerli'' dedi.
Schmidinger, yeni tedavilerin, ilaçların geliştirilmesinin çok önemli olduğunu kaydederek, ''Çünkü bu yeni yöntemlerin yanıt oranları yüzde 50'leri buluyor. Yani hastaların yüzde 50'sinde primer tümör küçülüyor'' diye konuştu.
Cumhuriyet
Hiç yorum yok...