ESKİŞEHİR Yolu, trafiği, yaya geçişi, kazası, sıkışıklığı, yolu kuşatan AVM’leri, kamu binaları vb. ile hep gündemde.
MOBESE’nin ardından ömce 50 sonra 70 kilometre olarak düzenlenen hız sınırınla da gündeme geldi. Ve Başkan Melih Gökçek hız sınırının “90 kilometre”ye çıkarılmasını önerdi.
Varolan hız sınırı, okurlarımızdan gelen yakınmalar arasında da sürekli yer alıyor.
Mimar Yıldırım Tuna misal.
Dört şeritli yolda limite uymanın müthiş bir tehlike arz ettiğini vurguluyor.
Murat Türk’ün de iletisi benzer:
“Hız sınırına uyduğum için diğer sürücülerden tepki aldım.
Otobüs, kamyon gibi ağır araçlar dahil, herkes benim arkamdan gelmek durumunda kaldı. Hız sınırını aşmadığım için ben de bir ağır araç kategorisine girdim. Eskişehir yolunda bu limitlerde seyretmek imkansız. Bu tarz yollarda hız sınırının en az 80 kilometreye çekilmesi, olası kazaları önleyecektir.”
Doğrusu, her geçişimde benim de başıma geliyor. Bölünmüş yollarda “trafik canavarlar”ı dışında, araçlar belli bir hızda seyrediyor. Yani bir tür düzen, dengeli bir seyir söz konusu... Ancak radar kameralarının olduğu bölümlerdeki ani yavaşlamalar, trafikte suni bir tıkanmanın yanısıra, kaza riski de yaratıyor. Yani hız sınırının yemiden ayarlanması, makul gözüküyor.
Ancak, asıl çözümün otomobil öncelikli planlamada değil, toplu ulaşımda yattığını da unutmamak gerek. Örneğin, Çayyolu Metrosu’nun “metro zamanlaması”nda Sincan ve Keçiören’in ardından üçüncü sıraya yerleştirilmesi meselesi... Bu planlamanın da gözden geçirilmesi gerektiği kanısındayım. Eskişehir Yolu’nun, öyle ya da böyle gündemden düşmemesinin asıl nedenini sanki buralarda aramak lazım.
Yaşar SÖKMENSÜER
Hürriyet/ANKARA
Hiç yorum yok...