Pazar günkü gazetelerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarını okurken, eskiden beri bildiğim ama son zamanlarda sıkça anımsadığım bir fıkra düştü aklıma.
İsterseniz kısaca öyküyü anlatayım:
Efendim, adamın birinin çok önemli, değer verdiği bir uzvu hastalanmış, solmuş, pörsümüş; hemen en iyi doktorlara başvurmuş, kime gitse hepsinin yanıtı aynıymış:
- Bunu kesmek gerek!
Başına gelen illetin derdiyle üzgün adam, bir kahvede oturmuş derin derin düşünürken, yoldan geçen bir dostu görmüş bunu, hemen seğirtmiş yanına ve sormuş:
- Hayrola, suratından düşen bin parça, neyin var senin?
Adam bir iki mırın kırın etmiş, sonra derdini açmış dostuna.
- Amaan sen de, demiş arkadaşı; dert ettiğin şeye bak, ben gittiğin bütün doktorların hocasını tanıyorum. Seni ona göndereyim, mutlaka bir çare bulur.
Bizimki arkadaşından adresi almış, doktora gitmiş. Doktor muayenesini yapmış, hastasına “giyinin” dedikten sonra, oturtup karşısına, sormuş:
- Daha önce başkalarına gittin mi, gittiysen kimler?
Adam gittiklerini teker teker saymış, hepsinin de “keseceğiz” dediğini söyleyince hocaların hocası kızıp söyleniyormuş.
En sonunda hastasına şunları söylemiş:
- Bütün bunları ben yetiştirdim, ama doğru dürüst eğitememişim. Hepsi “keseceğiz” dedi ha, demek hiçbiri adam olamamış. Kesilir mi evladım bu?
Durup derin bir nefes alıp eklemiş:
- Zaten 15 güne kadar kendiliğinden düşecek!..
Son günlerde hep darbe kâbusu altında yaşayan iktidar ile hınk deyicilerini izlerken aklıma hep bu fıkra geliyor ve gülümseyerek mırıldanıyorum:
- Telaş etmeyin yahu, nasıl olsa yakında kendiliğinden devrilecek...
Gerçekten de iktidar devrilmek için elinden ne gelirse yapıyor.
Nitekim önceki günkü gazetelerin yazdığına göre, “şu iktidarı artık bir silkeleyin” diyen vatandaşa Kemal Kılıçdaroğlu şu yanıtı vermiş:
- Bu saatten sonra bizim silkelememize gerek kalmadı. Hükümet zaten dökülmeye başladı.
Ama şurası da bir gerçek ki, düşmek için elinden geleni ardına koymayan iktidarın bir boşluk doğurmak yerine bir alternatif ile değiştirilerek gidebilmesi için muhalefetin de ciddi bir çabasına ihtiyaç vardır.
İktidarın çok büyük yıkımlar olmadan gidebilmesi, muhalefetten birinin ya da birilerinin onun yerine seçenek olmasına bağlı. Bunun gerçekleşmesi için iktidar oylarının azalması zorunlu koşul, ama yerine talip olanların oylarının artması da yeterli koşul. Yani sağlıklı değişim ancak bu ikisinin gerçekleşmesiyle mümkün.
Birinci koşulu iktidar kendisi yerine getiriyor, ama ikincisi için muhalefetin çok çalışması gerek. Hele eğer söz konusu olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisi ise onun işi eskiden olduğundan da daha zor artık.
CHP, eskinin biraz da kendi hatalarından doğan güçlüklerine ek olarak şimdi bir de Sarıgül ile de mücadele etmek zorunda.
Sarıgül’ü beğenir veya beğenmeyebilirsiniz, ama kimse onun siyaset sahnesinde etkin bir faktör olduğunu, geniş kitlelerle iletişim kurmaktaki maharetini yadsıyamaz. Yine kimse yadsıyamaz ki, tehlikeli muhalif olarak görülen kişiler, partiden çıkarılarak tasfiye edilmiyorlar, kimileri de Sarıgül örneğinde olduğu gibi, tüm parti karşısında alternatif oluşturuyorlar.
Bu durumda Sarıgül’ü oyları bölüyor diye suçlamanın da bir anlamı yoktur. Siyaset, iktidarda olduğu gibi, muhalefet safında da boşluk kaldırmaz ve o olduğunda da hemen doldurulur.
İşte olay budur.
CHP gerçekten iktidarı hedefliyorsa, artık hiç vakit kaybetmemeli; kadrolarını kadınlara, geniş kitlelere, gençlere açarak zenginleştirip gençleşmeli, halkın gündemindeki sorunların çözümlerini dile getirmeli; bunları halka götürecek, onunla bütünleşecek örgütlenmeyi gerçekleştirmelidir.
Evet iktidarın hali kendiliğinden düşecek uzvu andırıyor, ama yine de düşecekse bile her şey o kadar da kendiliğinden olmayabilir, yerine talip olanların da harekete geçmeleri gerekiyor.
Ali Sirmen
9 Şubat 2010 Cumhuriyet
Hiç yorum yok...