Bilim insanları yaşadığımız dünyamızın ne zaman ve nasıl yok olacağına ilişkin araştırmalarına aralıksız devam ediyorlar.Bugün için bilinen tek gerçek her başlangıcın bir sonu olacağı gerçeğidir.Bu sonu getirecek dört ana nedenin ilki ve en önemlisi insanlığın vurdumduymazlığından ve bize hayat veren güneşimizin ölümüne bağlı olarak oluşacak küresel iklim değişikliğidir.
Bana göre evrenin bilinen en zeki canlısı insanın kendi ego ve arzularına yenik düşmesine binaen sera gazları ile ozon tabakasını tahrip ederek, yağmur ormanlarını yok ederek, buzulları eriterek, kaynakları tüketerek, yaşanır çevreyi aşırı kirletme yolu ile yaşanmaz hale getirerek dünyamızın sonunu getireceği beklenen sonun bu olacağı en bilinen neden. Burada bizim dışımızdaki bir nedene, güneşin ölümüne de değinmek istiyorum.
Bilindiği gibi güneş enerjisini hidrojen gazının füzyon reaksiyonu sonucu helyuma dönüşmesi ile sağlar ve sistemine yayar. Sussex Üniversitesi Astrofizikçisi Robert Smith güneşte mevcut hidrojen gazının tamamının bu yolla tükenmesi sonucu hacminin 250 kat büyüyeceği, oluşan bu devasa ateş topunun dünyamızı buharlaştırmaya ve tüm hayatı sonlandırmaya yeterli olacağını bildirdi. Bu korkunç sonun oluşmadan takriben bir milyar yılımızın kaldığını, gelecek nesillerin ancak dünyamızın yörüngesini değiştirecek çözümleri sağlayacak teknolojilere ulaşmaları halinde insanlığın bu korkunç sondan kurtulabileceğini sözlerine ekleyen Smith ancak bunun da büyük riskleri olduğunu söyledi.
O zaman ne yapacağız? Cevabı basit başka yaşanabilir dünyalar araştırmak bu teknolojiyi başarabilmek. Bunun adı yıldızlar arası seyehattir. Bugünün teknolojisi ile en yakın yıldıza gitmek için bile en az elli bin yıl zaman gerek. Ama eğer bilim imkansızı başarır ve kütleli bir mad-deye sonsuz enerji uygulamayı veya kütlesiz maddeye enerji yüklemeyi başarabilirse insan bahse konu seyahatler için ışık hızına ulaşabilir ve yıldızlar arası seyahatlere zemin hazırlayabilir. Bitmedi, uzayda kendi kendilerine yetecek bir sistemin geliştirilmesi şart, çünkü çıkılan yolculuk kozmolojik ortamda dönüşümsüz bir yolculuktur.
Işık hızına ulaşmanın mümkün olabileceğini asrın fizikçisi Albert Einstein’ın ünlü izafiyet teorisi de destekliyor. Kuantum fiziği de bunun olabilirliğini söylüyor. Ancak şu an için sadece teori. Bilim yüzde yüz kanıtlanmayan her teoriye şüphe ile bakar, bu yüzdendir ki bilim sürekli gelişir.
Peki her engeli başarı ile aştık, bize kucak açıp buyurun gelin diyen başka dünyalar nerede? Bilim insanları, genellikle bir yıldızın çevresinde üzerinde suyun birkaç milyar yıl kalabileceği dünya benzeri, atmosferi olan, gökcisimleri yaşanabilir bölge diye tanımlarlar. Bu gök cisimlerinin bulunacağı yörungesel bölgeler dairesel şerit halinde olup iç sınırı suyu okyanusları milyarlarca yıl koruyacak dış sınırları ise bu varlıkları dondurmadan devam ettirecek iklimsel özelliklere sahip olmalıdır. Elbette ki böyle bir gezegenin yaşanabilir olmasına etki eden başka faktörler de vardır; Gezegenin yörüngesi elips şeklinde olmalı, bir uydu (ay) gezegene eşlik etmeli, sisteminde başka dev gezegenler olmalı ve gezegenin biolojisi yaşama uygun olmalı. Bütün bunlara ek olarak tarif edilen yaşanabilir bölgenin galaksisinin merkezinden çok uzak ve de merkezine çok yakın olmamalıdır. Galaksilerin bu tip bölgelerine "Galaktik Yaşanabilir Bölge" denilmektedir.
Galaktik yaşanabilir bölgenin sınırlarının iki önemli şartından biri kozmik tehditlerden uzak olmasıdır. Bu tehditler astroidler (gezegencikler) ve kuruklu yıldızlardır. Diğeri ise yaşanacak bölgenin belli bir metalisite (metal atomları sayısının hidrojen atomları sayısına oranı) ile ilaveten dünyamızda mevcut elementlerin de var olmasıdır.
Bilinen gerçek şu ki, yaşayan en büyük teorik fizikçi Stephan Hawkings’ın dediği gibi insanlık başka dünyalar bulmalı ama bugün için imkansız olan bu durumun olabilirliği bilimdeki gelişmelere bağlı. Bunun anlamı, insanlığın devamı için bilim ve teknolojide devasa gelişmeler sağlanmalı,çalışmalı çok çalışmalıyız.
Reşat ÖZKAN
Çayyolu Haber Bülteni
Hiç yorum yok...