Bilim insanları, devam eden yoğun araştırmalara göre şu an için yaşam koşulları dünyamızınkine benzer başka bir dünyanın varlığını kanıtlayamadıklarına göre, üzerinde yaşadığımız yerküremizin en iyi şekilde korunması gerektiği konusunda fikir birliği içindedirler. Bu nedenle aynı kitle, dünyanın geleceği ile ilgili acil çağrıda bulunmaya devam ediyor; “Uzaydan gelen tehlikelere karşı dünyamız için bir savunma kalkanına ihtiyacımız var!”
Dünyayı olası uzaylı istilacılar başta olmak üzere, her türlü göktaşları ile zararlı elektromagnetik saldırılardan koruyan bir hayli farklı oyunlar çocuklarımızın eğlence araçları olmaya devam ediyor. Fakat bilim insanları için bu bir oyun değil. Onlar dünyanın göktaşı tehdidiyle galaktik-kozmik ışınlara karşı gerçekten bir savunma kalkanına ihtiyacı olduğunu düşünüyorlar. Aksi halde gelecekte dünyamızın insanlık dahil birçok canlı türünün neredeyse tamamına yakınını yok edecek tehlikelerin gerçekleşme olasılığının küçümsenmeyecek boyutta olduğunu önemle vurguluyorlar. Konuyu biraz açalım:
Galaktik kozmik ışınlar yüklü parçacıkların spectrumunda en küçük olanlarıdır. Güneş patlamaları ve koronel kitlesel püskürmeler bu ışınların fark edilebilen en etkili kaynaklarıdır. Birçok insanın farkında olmadığı önemli hususun bu evrensel doğal ve önlenemez olayların her ikisinin de ölümcül olabilecekleridir. Kitlesel koroner püskürmelerin dışında galaktik kozmik ışınlar fark edilemezler. Şu anda bu ışınların bombardımanı altındayız.
İllionis Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre dünyanın atmosferinin en üstünde her bir santimetre kareye saniyede birkaç kez kozmik ışın çarpıyor. Bu asıl kozmik ışınların hiçbiri toprağa ulaşamıyor. Bunun yerine bu üst atmosferdeki atomlarla çarpışarak etkileşen bu ışınlar daha düşük enerjili ikincil kozmik ışın yağmurunu oluşturuyorlar. Deniz seviyesinde oldukça nüfuz edici olan bu parçacıkların çoğunluğunu “muon”lar, (atom altı parçacıklar) oluşturmaktadır. Her dakikada bedenimizden on bin muon’un geçtiği varsayılmaktadır. Bu muon’ların bazıları bedenimizden geçerken molekülleri iyonize ederler. Ara sıra zararlı olabilecek genetik mutasyonlara (zararlı veya faydalı genetik değişim) neden olurlar.
Günümüzde ortalama olarak bir insan kozmik ışınlardan yılda yaklaşık olarak 10 adet göğüs rontgen filminden aldığı ışına eşdeğer miktarda ışın almaktadır. Bu durum, fazla endişeye neden olmamalıdır. Çünkü bazı araştırmalar kozmik ışınların bir şekilde dünyadaki organizmaların tekamülünü şekillendirdiğini de göstermektedir.
Geçmişte çok daha yoğun olan ve bazı canlı türlerini yok ettiği varsayılan kozmik ışınlarla ilgili yoğun araştırmalar çeşitli olasılıkları da beraberinde getirmektedir. Örneğin kozmik ışınlar bulut üretimini artırmakta, bu ise ardından gelen zararlı kozmik ışınların geri püskürtülmesine neden olmaktadır. Sonuçta gezegenimiz yavaş yavaş soğuyacak, yaygın eko sistem değişiklikleri yaşamımızı etkilecektir. Münih Teknik Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre okyanus dibinden alınan kaya örneklerinde bulunan aşırı derecede nadir demir-60 izotopundan yola çıkılarak yarılanma ömrü 1,5 milyon yıl olan bu elementin süpernova (enerjisi biten büyük yıldızların şiddetle patlaması durumuna verilen isim) patlamasından geldiğini buldular. Aynı uzmanlar izotop üzerinde yaptıkları hesaplamalar sonucu patlamanın 100 ışık yılı (ışık yılı ışığın bir yılda aldığı yol) uzaklıkta 2,8 milyon yıl önce patlamış olduğunu, bu uzaklığın 30 ışık yılı olması halinde bir süpernova patlamasından oluşan kozmik ışınların ciddi biyolojik hasarlara yol açabileceğini belirlediler. Uzmanlar süpernova patlamalarının da galaktik kozmik ışınlara sebep olması bakımından dikkatle izlenmesi konusunda birleşiyorlar.
Aralarında son derece tanınmış bilim insanı ve çevrecilerin bulunduğu grup, Birleşmiş Milletlere galaktik kozmik ışınlar yanında her bin yılda bir, iki ya da üç kez göktaşlarının dünyamıza çarpma riski olduğu varsayımından hareketle konu ile ilgili olarak bir an önce önlem alınması yolunda çağrıda bulundular. Düşük bir risk oranı olsa bile bir büyük göktaşının dünyamıza çarpması durumunda dünyanın gördüğü en büyük felaketin olacağına dair korku ve endişelerini dile getirdiler. Unutulmamalıdır ki, 65 milyon yıl önce aralarında dinazorların da bulunduğu pek çok canlı türü, dünyamıza çarpan devasa bir göktaşı tarafından yok edilmişlerdi.
Risk oluşturan göktaşlarının tespiti ve bunların yok edilmesi için bilim insanlarının öngördükleri ilk yatırım miktarı 150 milyon dolar civarındadır. Buna benzer bir senaryoyu esas alan “Armageddon” filminin bütçesinin 140 milyon dolar olduğu dikkate alındığında söz konusu koruma kalkanı için yukarıda verilen maliyetin pek fazla olmadığı açıkça görülmektedir.
Biz insanlar, felaket oluşmadan tedbir alma konusunda oldukça zayıf yaratılmış canlılarız. Birbirimizi öldürmek için harcanan trilyonlarca doları düşündükçe, tek yaşam yerimiz dünyamızı koruma yolunda alınacak önlemlerin geciktirilmesine akıl sır ermiyor.
Reşat ÖZKAN
Hiç yorum yok...