Siyasi iktidara sözle muhalefet etmek, eleştirmek başka, karşı olunan uygulamalarına muhalif olmanın gereklerini fiilen yerine getirmek başka iştir.
Gerçek demokrasilerde muhalefet, bir avuç siyasetçinin zaman zaman basın toplantısı düzenleyip demeçler vermesi ve sadece seçimlerde iktidar partisine oy verilmemesini istemesi şeklinde değil, yanlış olduğuna inanılan iktidar uygulamalarının veya iktidardan talep edilen işlerin halkın katılımıyla “meydanlarda” dile getirilmesi suretiyle yapılmaktadır.
Buna gösteri ve yürüyüş hakkı denilmektedir ki, demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından birisidir.
AHİM karalarından da anlaşılacağı üzere bir ülkede seçimlerin yapılıyor olması tek başına demokrasinin var olduğu anlamına gelmemektedir.
Eğer bir ülkede gösteri ve yürüyüş hakkı ve de ifade özgürlüğü sonuna kadar kullanılamıyor, iktidar en acımasız biçimde eleştirilemiyorsa orada demokrasinin olduğunu söylemek mümkün değildir.
*
Taksim Gezi Parkında başlayan ve ülke düzeyine yayılan siyasi iktidarı protesto eylemlerinin bu çerçevede ele alınması ve demokrat olduğunu iddia edenlerin gerçekte ne kadar demokrat olduklarının, bu eylemlere karşı takındıkları tavra bakılarak değerlendirilmesi gerekir.
Bu bağlamda, İktidar partisi AKP her ne kadar ileri demokrasiyi getirdiği iddiasındaysa da Sn. Başbakan’ın Taksim protestoları karşısındaki tutumu, aslında lafta demokrat olduklarını, demokrasiyi bir türlü özümseyemediklerini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
İktidar partisi çoğunlukla iktidar olmayı her şeyi yapmaya hak olarak görmek yanlışına düşmüş, demokrasinin hak ve özgürlükler rejimi olduğunu, azınlıkta olanları da kucaklaması gereğini görmezden gelmiştir.
Bunu, bir iktidar zaafı olarak kabul edip, bir yere kadar "anlamak" belki mümkündür.
Dolayısıyla bu protestolar karşısında demokrasi sınavı verecek olanlar esas itibariyle muhalefet partileridir.
Çünkü iktidar her yerde vardır; muhalefet ise sadece demokrasilerde mevcuttur.
Bu nedenle muhalefet partileri, demokratik hakların kullanılması, ifade özgürlüğünün işlemesi konusunda çok daha titiz ve tavizsiz olmalıdır.
İktidarı gerçekten hedefliyorlarsa, kitlelerin bu yöndeki taleplerini dikkate almalı, onlara önderlik etmeli, deyim yerindeyse, onların “halleriyle hallenmelidir.”
Ne var ki, Taksim Gezi Parkı protestoları, sadece birkaç ağaç için yapılır olmanın ötesine geçip iktidarın “faşizan” dayatmalarına karşı genel bir tepkiye dönüştüğü halde muhalefet partilerinin bu eylemlere yaklaşımları farklılık göstermiştir.
CHP spontane gelişen protestolara inisiyatifi ele alamadan sadece destek verirken, MHP her zaman olduğu gibi aşırı uçların yaptığı teraneleriyle eylemlerin dışında kalmaya aşırı özen göstermiş, BDP, varoluş nedeniyle olsa gerek, “serap misali” bir görünüp, bir yok olarak, çelişkili bir tutum sergilemiştir.
*
Oysa ki bir muhalefet partisi, AKP’yi haklı ve tutarlı gerekçelerle eleştirdiğine inanıyorsa, giderek hak ve özgürlükleri genişletmek yerine daralttığını, tek adam diktatörlüğünün önünü açtığını, toplumun, medyanın baskı altına alındığını, dış politikada ülkeyi tehlikeye attığını, çözüm süreci adı altında PKK’yı meşrulaştırdığını söylüyorsa ve bunda samimiyse, iktidar partisinin yanlış uygulamalarına karşı kendiliğinden gelişen toplumsal protestolara da saygı duymalı ve destek olmalıdır.
Bu muhalefet partisi olmanın olmazsa olmaz koşuludur.
CHP, protestolarda destek vererek, BDP de bütüncül bir tavır içinde olmasa da kimi üyeleriyle eylemlere katılarak muhalefet olmanın gereklerini yerine getirmeye çalışırken, MHP, kendi üyelerine ve tabanına, “protestolara katılmak için Taksime gidecekler varsa partiden istifa etsinler” diyerek demokrasi açısından hiç de iyi bir sınav verememiştir.
*
Son zamanlara iktidarın özellikle çözüm süreci adı altında PKK’yı meşrulaştıran girişimlerde bulunmasının ve ülkeyi Suriye ile savaşın eşiğine getiren politikalar izlemesinin estirdiği “milliyetçi rüzgarla” yelkenlerini şişiren MHP, aslında bu tavrı ile siyasi iktidara dolaylı destek sağlayarak, bir “kitle” partisi değil, marjinal bir “konjonktür” partisi olduğunu bir kez daha göstermiştir.
MHP’nin bu tavrı, ne yazık ki sürpriz değildir!
Zira daha önce Türban Yasası ve Cumhurbaşkanı seçimi gibi birçok “kritik dönemeçte”, AKP’nin elini rahatlatan tutumu kamuoyunun hafızasında hala tazedir.
*
Netice itibariyle, yurt çapındaki “Taksim protestoları” muhalefet partileri arasındaki “farkı belirginleştirmesi” bakımından çok önemli olmuştur.
PKK’nın uzantısı BDP’yi, sadece “Kürt milliyetçiliği” yapması nedeniyle genel ülke sorunlarıyla ilgili bir muhalefet partisi olarak saymazsak, kimi çevrelerce pompalanan, muhalefetteki CHP ile MHP’nin “bir elmanın iki yarısı” olduğu iddialarının “safsata” olduğu ortaya çıkmış ve tam da bu noktada, demokrasi mücadelesi veren gerçek demokratların son tahlilde kime nereye kadar “güveneceği” sorusu da yanıtını bulmuştur.
Bundan sonrası, ilk seçimlerde necip Türk ulusuna kalmıştır!
Hiç yorum yok...