Merhaba dostlar,
İçimde bir ferahlık var bugün, anlatamam nerede ise kanat takıp uçacağım. Oh be dünya ne güzelmiş meğer... Odam pırıl pırıl, güneş herkesi bırakmış, sadece benim odama taşınmış gibi...
Bende, sağa sola sataşıp ne haltlar ediyormuşum da haberim yokmuş?
Cama toplanan kuşlar bile cıvıldaşmayı bırakıp işi şarkıya dökmüşler. Demek ki çok geride kalmışız. Yok, ev sahibi gelecek, yok, kredi kartı borçları maaşı geçti, yok oğlan, yok kız... Boşu boşuna kendimizi üzmüşüz...
A... birden ağzımın tadı da herşey gibi değişmiş. Farkına vardım birden, sigarayı bırakalı on beş sene olduğu halde, geçmemişti ağzımın acısı. Onun da gittiğini farkettim. Nasıl olurdu? Acı desemx acı değil, ekşi desem ekşi değil, tarifsiz bir tat. O da değişmiş.
İşte; değişim deyince böyle olur güneşten tut, camdaki kuşlardan, tam ağzımın acısına kadar herşey fıstık olmuş, fıstık... Hemen pantalonuma davrandım, onlarda mis gibi kokuyor, bir çırpıda taktım bacağıma koştum kapıya. Gazete gelmişti. Dönüp yerime oturdum. İlk sayfada maaş zamları vardı. İşçi, memur, emekli herkese ve her kuruluşa %100 zam yapılmıştı.
Of be ne sevindim, ne sevindim. Demek ki gariban kalmayacak ortalıkta. Hemen kendi emekli maaşımı hesaplamaya boşladım. Bayağı keyiflendim. Öğleden sonra çıkıp geçen gün beğendiğim ayakkabıyı alabilirdim, artık.
Tekrar sayfalara döndüm. Her gördüğüm başlık beni zevkten havalara uçuruyordu. Allahım bu ne güzel gündü, bunlar ne güzel haberlerdi. İnsanın inanası gelmiyordu. Emin Çölaşan köşesinde, çiçekleri anlatıyordu, sonra Bekir Coşkun'a bir göz attım o da yemek tarifleri veriyordu. Nereye göz atsam, bir tat, bir neşe fışkırıyordu.
Başka gazetelere de bir göz atayım dedim. Aynen... Mehmet Barlas, tatilde çok iyi dinlendiğini, Hıncal Uluç da, Ertekinle boğazda yediği yemekten söz ediyordu. Bir soluklanalım istedim, baktım acıkmışım! Mutfağa girdim, aman... O da ne? Sofra hazır! Hem de kuş sütü noksan. Doğanın sunduğu bu nimetlere şükretmeyen nankördür vallahi...
Kahrolsun şu şeker hastalığı. Canınız ne çekse yasak. Bugün yasak masak tanımayacağım, yetti be.
Pastırma, kalamata zeytin, köy peyniri, rafadan yumurta, çemen, daha neler neler, gerisini sayıpta ağzınızı daha fazla sulandırmayayım. İnsanın ağzına hepsini birden atası geliyor. Karın doyunca da ayrı bir keyf de, sormayın gitsin...
Kendimi hemen dışarı attım, dış kapıdan çıkınca ilk rastladığım kişi ev sahibi oldu. Bende bir telaş bir telaş, görmemezlikten geleceğim ama yüzyüzeyiz, kaytaramadım.
- Merhaba Uğur Bey, kiraları ayarladık, sizin kira düştü; bu ay 100 lira noksan vereceksiniz demez mi!
Olamaz böyle bir şey, olamaz diye kollarımı açıp oynamaya başlamışım.
Adam gitti ama ben oynuyorum. Hanım sen delirdim mi diye camdan bağırıncaya kadar, şakada şukada devam ettik galiba. Sonra utandım ve hemen tüydüm oradan.
Ayaklarımda ne ağrı var, ne romatizma. Bugün aybaşı ya, doğru bankaya...
Maaşlar zamlı. Hepsini çekeyim mi, yoksa, çaldırır, düşürür müyüm, yarısını bankamatikte bırakayım mı diye düşünüyorum. Birden korna sesi ve arabanın camında bir canavar, "Kırmızı ışıkta geçilir mi" diye bağırıyor. "Dünyadan haberi bile yok yamyamın" dedim.
Gülüyormuşum ki, bir silkeleme ile kendime geldim, hanım "Kalk öğlen oldu, ilaçlarını bari iç" diyor.
Ayaklarıma elledim, aman ne ağrı, ne ağrı. Ağzım gene kupkuru ve tarifi zor o acılıkta. Gidip ağzımı bir çalkaladım.
Sofra gene eski hamam eski tas. Beyaz peynir, kepek ekmeği...
Bugün hastaneye gidecektim, kalabalık aklıma gelince vazgeçtim.
Bankadan para çekeyim dedim, sonra düşündüm ki, o bankadan çek, öbürüne yatır. Ne farkedecek, Aliden Veliye; Veliden Aliye, oyun gibi bir şey... Bana bir şey kalmıyor.
Gazeteyi elime almadan gözüme çarptı, pompa fiyatları...
Hanıma bağırdım, beni niye kaldırdın, hiç olmazsa ayakta yaşayamıyoruz, yatarken yaşayalım bari, diye.
Sağlıcakla kalın sevgili dostlar. Biz uyurken uyanık olan bunca insan var değil mi?
Hiç yorum yok...