Çağan Irmak’ın senaryosunu yazıp yönettiği, ülkemizin ilk mübadele filmi olan “Dedemin İnsanları” üç hafta önce vizyona girdi. Irmak daha önce “Babam ve Oğlum” filminde de bir çocuğun bakış açısıyla ülkemizin yakın acılı tarihini yorumlamıştı. Dedemin İnsanları benzer bir izlekle ilerliyor, mübadeleyle Türkiye’ye yerleşmiş Giritli bir dedeyle, radikal milliyetçilik içinde debelenen ilkokul öğrencisi torunu arasındaki çatışmayı izleyiciye sunuyor. On yaşındaki Ozan kasabalının dedesine “gavur” demesinden duyduğu rahatsızlığı öfkeye dönüştürüyor.
Kendi adıma, filmin başarısını sadece hikâyenin olağanüstü yanıyla, kostümün, mekânların iyi kullanılmasıyla, kurmacanın gücüyle özetleyemem. Mübadelenin insanlar üzerinde bıraktığı yıkıcı etkiyi, kendi toprağından uzakta olmanın yarattığı boşluğu dedemin gözlerinde ölünceye kadar gördüm. 1923 büyük Girit göçüyle Anadolu toprağına adım atan dedem, ilk geldiklerinde tek kelime Türkçe bilmediğini, Girit’te Türk, burada Rum tohumu olarak adlandırıldıklarını, sıkıntılarını usul usul anlatır, rakısını yudumlarken Yunanca bir türkü tutturur, bizlerin hüzünlendiğini görünce şakalar yapardı. Çetin Tekindor’u bembeyaz takım elbisesiyle uzaktan görünce, “işte dedem” diye zıplamam bundandır.
Çağan Irmak da, “Milliyet Sanat” dergisindeki söyleşisinde, filmin özyaşam öyküsü olduğunu söylüyor, ayrıca yapımın finalinde dedesinin içine notlar yazıp sürekli denize bıraktığı şişenin karşı kıyıya ulaşmasının bile gerçek olduğunun altını çiziyor. Kuşkusuz Dedemin İnsanları’nın seyircide bıraktığı etkinin ardında, bu yaşanmışlık duygusu var. Özellikle dedenin çocukluğuna dair görüntüler son derece başarılı çekilmiş. Mübade denilince ilk akla gelen, Kostas Feris’in “Rembetiko” filmiyle yarışabilecek kıvamda bir yapım çıkmış ortaya. Çetin Tekindor’un yanında Gökçe Bahadır, Yiğit Özşener ve Hümeyra’nın da, oyunculuklarına kazandırdıkları renk, film kişilerini karakter boyutuna sürüklüyor. 1980 darbesi sonrasında yaşanan çelişkilerin anlatıma dayandırılması kurgunun belirli yerlerde teklemesine neden olsa da, karşımızda mutlaka izlenilmesi gereken bir film var. Sinemadan çıkınca, pek çok mübadele romanını geldi aklıma. Saba Altınsay’ın Kiriti Mu, Kemal Yalçın’ın Emanet Çeyiz, Kemal Anadol’un Büyük Ayrılık, Yaşar Kemal’in Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana en sevdiklerim. Ama Dido Satiriu’nun Benden Selam Söyle Anadolu’daki, “Ve sen Kör Mehmet’in damadı! Hele sen! Niye öyle tiksinerek bakıyorsun yüzüme? Öldürdüm evet seni, ne olmuş! İşte ağlıyorum. Sen de öldürdün! Kardeşler, dostlar, hemşeriler! Koskoca bir kuşak, durup dururken katletti kendini! Anayurduma selâm söyle benden Kör Mehmet’in damadı! Benden Selâm Söyle Anadolu’ya! Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin! Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellâtların Allah bin belâsını versin!” satırlar kalbime yine dokundu. Benzer duygularla…
Eren AYSAN
Cumhuriyet - Ankara
Hiç yorum yok...