Her sene 11 Nisan günü saat 11.30’da dayak yerdi...
Yirmi sene...
Daha nisan başlarında eş dost “Senin dayak yeme vaktin de geliyor... Bakalım yine güzel yiyecek misin?” diye hatırlatırlardı...
O ise boynunu büker, “Hayırlısı olsun, bu sene de yiyelim bakalım, görevimiz ne de olsa” derdi...
O sırada dayak yemek için son hazırlıklarını yapardı...
Dayak yeme provası yaptığı da söylenirdi...
*
11 Nisan saat 11.30 oldu mu, o seneki dayağını yerdi...
Evde yaralı bereli yatarken eş dost bu kez kutlamaya giderdi:
“Vallahi bu sene çok güzel yedin...”
“Önceki sene yediğin dayak da güzeldi ama bu sene bir başka güzel oldu...”
“İnşallah seneye daha güzel yersin dayağı...”
O ise başı, gözü, kolu sarılı yatağında inleyerek “Allah razı olsun... Elimizden ne gelirse artık... Çalıştık başardık yani...” derdi...
Karısı da onun her sene Nisan ayının 11’inci günü, saat 11.30’da dayak yemesinden çok memnundu, yatağın başucunda oturur, gelenlere sevinç içinde yanıt verirdi:
*
Bu bir hikâye değil...
11 Nisan bizim Urfa’nın Fransız işgalinden kurtuluş günüdür. Kutlamalarda temsili savaş sahnesinde bizimki düşman kumandanı “Sacor” rolünde...
Kurusıkı silahlar patlayıp da tabii düşman kaçmaya başlayınca... Tribünlerde kim varsa atlıyor aşağı, “Allah... Allah...” diyerek önce bunu yakalayıp bir güzel dövüyorlar...
*
Sonra...
Sonra uğruna çok insanın şehit olduğu o tepelerdeki çimento fabrikasını Fransızlara sattı özelleştirme...
Urfalıların kovaladıkları eli silahlılar, bu kez çantalarla dönüp oraları parayla satın aldılar...
Tıpkı bizim Gima gibi...
2005’te gitti Fransız’a...
Ziraat Bankası’nın sigorta şirketi, banka, gıda işletmeleri, cam sanayii, ulusal turizm kuruluşları, kıyılardaki cennet koylar...
Tümü milletin malı...
Bu ulusun öz varlıkları gitti gider...
Sen aptallık yap...
Dayağı Hilmi yesin...
Bekir COŞKUN
Cumhuriyet
Hiç yorum yok...